İslamcı uygarlık projesinin iflası!
TEMELSİZ VE BİLİM DIŞI İDDİA
Siyasal İslamcı hareket, Türkiye’de hiç kuşkusuz AKP iktidarıyla tarihindeki en yüksek başarı düzeyine ulaştı. Bu başarı sadece Türkiye ölçeğinde de değil, bütün bölge ve İslam dünyası bakımından da büyük önem ve öncü bir değer taşıyordu. Çünkü İslam dünyasının en ileri, en fazla batılılaşmış ve kapitalizmin en gelişkin olduğu ülkesinde Siyasal İslamcılar seçim yoluyla iktidarı ele geçirmiş ve uzun süre onu elinde tutma başarısını göstermişti.
Kararlı bir kitle temeline sahip olan bu hareket (AKP) seçimli bir siyasal düzende de İslamcılığın başarıya ulaşabileceğini kanıtlıyor ve dünyadaki diğer bütün islamcı hareketler için bir örnek oluşturuyordu.
Bu yüksek konum dar anlamda sadece iktidar olmakla da sınırlı değildi. İdeolojik, siyasal ve teolojik bakımdan da yeni bir duruma işaret ediyordu. Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümet esas olarak bu nedenle bütün İslam dünyasının liderliğini üstlenme iddiasını taşıyordu.
Ancak ortada büyük bir hesap hatası, dahası felsefi oylumu da bulunan tarihsel ve siyasal bir yanılgı vardı. Bu yanılgının kısa süreli başarıların ardından ağır bir yenilgiye yol açması kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu.
Bu yanılgının temelini Siyasal İslamcıların yeni uygarlık iddiası ve kendinden menkul bir tarih tezi oluşturuyordu. Öyle ki, hiçbir bilimsel (sosyolojik, iktisadi) ve kültürel temele dayanmayan; fanatik ve gerçeklikten kopuk bir tarih tezi ve uygurlık anlayışıydı bu. Ancak, durum böyle olmasına karşın AKP iktidarı, Ahmet Davutoğlu’nun teorisini yaptığı bu hipotez üzerinden Türkiye’nin dış politikasını yürütüyordu.
DAVUTOĞLU DOKTRİNİ
Dünyada başka bazı İslamcı ideologlar tarafından -farklı biçimlerde de olsa- gündeme getirilen, Davutoğlu’nun ise Türkiye merkezli yeniden ürettiği bu hipotezi, okuduğunuz yazının sınırları içinde biraz açmaya çalışacağım.