MUSA ÖZUĞURLU

KATLİAMA KATLİAM DEMEK O KADAR ZOR MU?

Bugün 8 Mart 2025. İnsanım diyen için tarihin en utanç verici günlerinden birini yaşıyoruz. Dünya Emekçi Kadınlar gününde, tam da bu satırlar yazılırken Suriye’de bir kadın daha öldürülüyor. Bir çocuk daha alnından vuruluyor, yaşlı biri kurşunlar ile can veriyor.

Bunlara şahit olmak çok acı verici.

Suriye'deki durum, tahmin edildiği gibi, tam anlamıyla felaket halini almış durumda. Uzun zamandır uyarmaya çalışıyorduk yayınlarımızda yazılarımızda. Durumu hafifseyenler şimdi belki anlamıştır ne demek istediğimizi. Ancak şimdi bunların sırası değil.

Masum siviller rastgele katlediliyor.

Suriye’de son birkaç gündür olan biteni tek cümle ile anlatacak olursak:

HTŞ’nin başa gelmesinden hemen sonra faaliyetlerine başlayan ve çoğunluğu Türkistan, Çeçenistan gibi yerlerden gelen teröristlerin hemen her gün bir cinayet işlemesi, işten çıkarılmaları sonucu ekmek alacak imkanlarını bile kaybetmeleri, katliam korkusu yaşamaları ve HTŞ yönetiminin sözde ılımlılık imajı altında Alevilerin yavaş ölümü politikasını uygulamasının sonucu olarak Alevilerin isyan etmesidir. 

Bazı bölge ülkelerinin ve “Esad kalıntılarının" bu gibi durumları kendi lehlerine kullanmaları elbette beklenmeli doğal olarak.

Ancak bunların varlığı Alevilerin yaşadıklarını, isyan etmekteki haklılıklarını ve yok etmediği gibi gerçekleştirilen katliamlara da meşruiyet kazandırmıyor.

MEDYA HER ZAMAN CAHİLE YATMAK ZORUNDA MI?

Binlerce kişi katledildi ancak Türkiye’de bazı televizyon kanalları ve gazeteler her zamanki duyarsızlıklarını sürdürüyor. Öldürülenlerin “Esad dönemi kalıntısı” olduğunu yazıyorlar ve HTŞ şemsiyesi altındaki çeteleri “güvenlik gücü” olarak tanımlıyorlar. Meslek adına utanç verici. Elbette “eski rejim kalıntıları” var ve elbette bunlar sahada birtakım faaliyetler içindeler. Ancak binlerce sivil insanı bu kategoriye sokmak gazetecilik mi, cahillik mi, kötü niyet mi?

Şuna tekrar vurgu yapmak lazım: bütün bu yaşanan katliamlar kadar çirkin ve endişe verici olan bu insanlık suçlarının medya tarafından bilinçli olarak manipüle edilmesi ve "hükümet yanlısı ve muhalif gruplar arasında şiddetli çatışmalar" olarak sunulmasıdır. 

Bu yalnızca çirkin bir yalan değil, aynı zamanda bu vahşetin bir parçası olmak anlamına da gelir. Ortada şu anda sayısız video kaydı bulunmakta ve en korkunç olanı, bu videoların bizzat milis gruplar tarafından kaydedilerek yayınlanmasıdır. Bu videolarda açıkça Suriye'deki tüm Alevileri ortadan kaldıracaklarını söylüyorlar. Dahası, ya Aleviler yok edilecek ya da Suriye tamamen yakılıp yıkılacak diyorlar.

Bunun yanı sıra, mevcut hükümetin emriyle hareket eden bu milisler yalnızca Suriyelilerden oluşmuyor. Çeçenistan, Özbekistan ve diğer ülkelerden gelen teröristler, Alevi halkını ortak bir şekilde katlediyor. Peki, bu yabancı unsurlar Suriye'ye nasıl girdi ve Cûlani'nin milisleriyle birlikte Suriye'nin yerel halkını neden katlediyor?

ALEVİLER SÜNNİLERİ KATLETTİ YALANI

Yaklaşık 3 milyon Sünni, zamanında bu teröristlerden kaçarak Alevi bölgelere sığındı ve bugüne kadar tek bir tanesinin bile Aleviler tarafından tehdit edildiği, hakarete uğradığı, mallarının yağmalandığı ya da öldürüldüğü duyulmadı, görülmedi veya herhangi biri tarafından rapor edilmedi. 

Peki bu Sünniler kimden kaçtı da Alevi bölgelerine göçtüler? Tabii ki HTŞ gibi çetelerden! Esad’tan kaçsaydılar Esad’ın hakim olduğu yerlere sığınırlar mıydı? Daha da çarpıcı ayrıntılar vardır bu mantık yürütmede:

Suriye ordusuna karşı savaşan bir kısım militanın da eşleri ve çocukları göçtükleri Lazkiye’de devlet yurdunda kalıyordu. Bu bilinmesine rağmen bu insanlara zarar verilmedi. Ama daha önemlisi Lazkiye ve Tartus’ta Aleviler Sünni göçmenlere kucak açtı.

Buna rağmen, dini inanç propagandayla istismar edilerek bu katliamlar için bahane olarak kullanılıyor, resmî medya ise yalan haberlerle gerçeği çarpıtıyor.

Katliamların olduğunu artık herkes biliyor. Resmi kurumlar hariç! Uluslararası toplum ve insan hakları organizasyonları sessizliğini koruyor. 

Peki sormak gerekmez mi? Eğer bu gruplar (HTŞ) sadece ülkedeki güvenliği sağlamak için varlarsa, neden masum sivillerin yaşadığı Alevi köylerinde, sokak ortasında insan avı yapılıyor? Neden bu toplu katliamlardan sonra evler yağmalanıyor, değerli eşyalara el konuluyor ve tüm mallar talan ediliyor?

Bu videolar incelendiğinde, milislerin yaptıklarını gülerek ve keyifle gerçekleştirdiği açık bir şekilde görülüyor.

Bugün itibariyle en az 2000 masum insan, (kimi iddialara göre 5 bin!) ki bunların hiçbiri silahlı değildi ya da herhangi bir siyasi gruba dahil değildi, hunharca katledildi. Bu olaylar, etnik ve mezhepsel bir soykırımdır ve bu durumun faileri bizzat kendileri de bu gerçeği açıkça ifade etmektedir.

İNSANLIK AYIBINI DURDURMAK İÇİN HAREKETE GEÇİLMELİ

Buradan, tüm insan hakları organizasyonlarını ve vicdan sahibi herkesi acilen harekete geçmeye çağırıyoruz. Bu katliam derhal durdurulmalı, sorumlular yargı önüne çıkarılmalı ve adalet sağlanmalıdır. Sessiz kalan herkes, bu vahşetin bir parçası haline gelir. İnsanlık vicdanı bu suçlara sessiz kalamaz, kalmamalı.

Kaynak: ABC POLİTİK HABER MERKEZİ