Haftalardır süren protestolara daha derin bir anlam kazanmak için alışık olmadığımız açılardan bakmaya çalışalım. Bu eylemlerde özellikle gençlerin belirleyici olduğu herkesin malumudur. Gençlerin, toplumun geleceği konusunda söz konusu olan büyük problemlerin gündeme getirilmesi, soruların içeriğinin ve çerçevesinin belirlenmesi konusunda belirleyici konuma yükselmiş olmalarından dolayı gurur duydukları her durumlarından algılanıyor. Haklılar da. Büyük bir toplumsal dinamiğin oluşmasına vesile ve önder oldular. Eylemlerini ısrarla sürdürüyorlar. Bundan en çok kendileri gurur duymasın da kim gurur duysun?
Fakat bu olanlardan toplumu ilerletmek için derin öğretici anlamlar kazanabilmek amacıyla protestoların nedenini araştıralım. Bunun için önce biri düşünsel-yöntemsel diğeri ampirik olmak üzere iki bilgiyi aklımızda tutmamız gerekiyor.
Ampirik gözleme dayalı basit bilgiyle başlayalım. Bugün protesto eden eylemcilerin büyük çoğunluğu 20-25 yaşları arasında gençlerdir. Yöntemsel, yani olgulara ve olaylara yaklaşırken onların bir oluşum tarihi olduğuna dair Hegelci önermeyi göz önünde bulunduralım.
Bundan hareketle haftalardır süren protesto eylemlerinde özellikle ta başından itibaren cesaretlendirenlerin ve tüm eylemler dizisi ve bir bütün olarak protesto süreci içinde belirleyici olanın gençler olduğu gerçeğini nasıl açıklayacağız? Soruyu iki açıdan, sosyolojik-kültürel ve sosyolojik-politik açıdan yanıtlayalım.
Önce sosyolojik-kültürel açıdan bakalım. Geride bıraktığımız son 20-25 yılda ülkemizde büyük iç göç dalgalarına tanık olunmuştur. Bu yazımızda dış göçü dikkate almıyoruz. Yaşadığımız göç, çok yönlüdür ve çok zengin anlam dolu gözlemler içermektedir. Son çeyrek yüzyılda yaşadığımız göç kırdan veya daha geniş bir tabirle taşradan kente olan bir göçtür. Motropollerden ve büyük kentlerden küçük kıyı kentlerine, özellikle “organik tarımcılık” yapmak amacıyla gerçekleşen göçlerin üzerinde burada durmuyoruz.
Kırdan veya taşradan kentlere dalga dalga göçler yaşanmıştır. Bu göçler dolayısıyla kentler taşra tarafından adeta işgal ve “istila” edilmiştir. Son çeyrek yüzyılda kent kültürü neredeyse nefes alamaz olmuştur. Çok değil 10-12 yıl öncesine kadar birçok sohbetin konusu, kentlerin taşra kültürünü hangi zaman zarfı içinde dönüştürebileceği üzerineydi. Tarih sahnesine çıkan genler bu sorunun yanıtını şimdi veriyor.
Bugün iktidarda bulunan hâkim politika anlayışı büyük kentlerde oluşan bu süreç içinde hâkim hale gelmiştir. Sadece Türkiye’ye has olmayan bu politik yönelim ve görünüm, uluslararası alanda kapitalizmin “feodalleşmesi” kavramı ile açıklanmaya çalışılıyor.
Bugün yaşanan ve gençlerin etkin olduğu protesto eylemleri politikada feodalleşme eğilimine karşı ortaya çıkmaktadır ve kent kültürünü yansıtmaktadır. Protesto eylemlerinde 20-25 yaşlarındaki gençlerin etkin olması, kentlerin göç dalgasıyla belirleyici olan taşra kültürünü dönüştürmeyi başardığını gösteriyor. Taşra kültürü tarafından adeta istila edilen kentler şimdi yeniden kent havası solumaya başlamıştır. Güncel protestolarda gençlerin belirleyici olmasının bu durumla doğrudan ilgisi vardır.
Protestolarla birlikte gözlemlenen bu durum, ülkemizde politik kültür olarak yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor.
Gençler kuşkusuz kent kültürünü temsil ediyor. Bu bakımdan gençler, eylemleriyle kentlerde taşra kültürünün hâkim olduğu dönemin yarattığı hâkim kültürünün ortaya çıkardığı politik hareketi protesto ediyor doğal olarak. Tabii taşra kültürü kavramını da dar anlamda almamak gerekir. Kravat takmakla veya kadınlı erkekli son moda giyinmekle kentli olunmuyor. Tesettürlü olanlar da kendiliğinden taşralı olmuyor.
Bu yazdıklarım protestoların politik içerikli sosyolojik-kültürel yanına işaret ediyor. Protestoların sosyolojik-politik yanına gelince; eylemlerde belirleyici olan gençlerin protestolarını yalnızca iktidardaki hâkim politikaya karşı bir protesto olarak almamak gerekir. Gençlerin protestolarını aynı zamanda geçiş döneminin ebeveynlerin konformist politik tutumuna karşı da bir protesto olduğunu görmek gerekir. Konformist politik ahlak, taşra kültüründen kent kültürüne geçiş döneminin politik ahlakıdır. “Güçlü” olanı ölçü alan ilkesiz politik bir tutumdan başka bir şey değildir. Gençler bu nedenle bir bakıma annelerini ve babalarını veya genel olarak büyüklerini siyasette feodalleşmeyi engellemedikleri için de protesto ediyorlar. Büyüklerinin belirleyici bir çoğunluğunun politik feodalleşmeyi desteklediği için protesto ediyorlar. Gençler protesto etmesinler de ne yapsınlar. Gençler genç olmanın koşulunu yerine getirmekten başka bir şey yapmıyorlar.
Fakat diğer taraftan ailelerin protesto eden çocuklarına sahip çıkıyor olmaları, sosyolojik bir olgu olan kuşaklar arası çatışmayı örneğin emek-sermaye çatışması gibi ilkesel belirleyici bir çatışma olarak alamayacağımızı da gösteriyor.
Son günlerde protesto eylemlerinde özellikle gençlerin neden belirleyici olduğuna dair gözlemlere bu açılardan da bakmak gerekir. Onlara hayran olmak tek başına yetmez, hayran olunanı bilgi ve yansısal düşünme kaynağına dönüştürmek de gerekir.