Bu söyleyeceklerimin çok tartışmalı olacağını biliyorum hatta bazıları tarafından delilik olarak adlandırılacağını bilerek başlıyorum yazıma.

Ya yeni bir yol bulacağız ya da insanlık yok olacak!

Çok zor günlerden geçiyoruz. Birçok defa tekrarlamama rağmen yeniden söylemek gerekiyor, uzun bir Ortaçağ’dan geçiyoruz. Yeni Ortaçağ’ı yaratan ise neoliberalizmdir. Sosyalist siyaset parçalanmış, ütopyasını kaybetmiş, ideolojik olarak neoliberalizmin postmodern düşüncesine yenilmiştir.

Ya yeni bir yol bulacağız ya da insanlık yok olacak! Sosyalizmin doğuşunu modern tarihle birlikte başlatmamızda bir sakınca görmüyorum. Temelinde Fransız Devrimi var. Modern tarih boyunca insanca olan her şey sosyalist bir avuç insanın yüzü suyu hürmetinedir. Bunları aklımızın bir köşesinde mutlaka tutmalıyız. Rosa Luxemburg’un dediği gibi: “Ya barbarlık ya sosyalizm.” Sosyalizm yoksa barbarlık her an ve her tarihte insanlığın kaderidir demek istiyor. Sosyalizm sınıflar savaşıdır, ezilen ile ezen arasındaki savaştır ve değişmez yasanın içinde, değişik ittifaklarla yapılan siyasettir.

Her şeyin sıfırlandığı ve yeniden başlamak zorunda olduğu bir dönemde, sosyalizm de yeni ittifaklarını, aydınını, mücadelesini yeniden tanımlamak zorundadır. Hâlâ elinde Marksizm gibi güçlü bir silah vardır ve yerine henüz bir formül konmamıştır.

Peki bu klasik girişi neden yaptım?

Birincisi, sosyalist ve Marksist düşünce açısından yeni bir döneme girdiğimizi belirtmek, ikincisi yeni mücadele alanları yaratmak ve yeniden sosyalist ideolojiyi başat hale getirebilmenin yollarını birlikte düşünmek için.

***

Bu söyleyeceklerimin çok tartışmalı olacağını biliyorum hatta bazıları tarafından delilik olarak adlandırılacağını bilerek başlıyorum yazıma. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bu memlekete deli de lazım.

Uzun zamandır devam eden AKP iktidarı en sonunda gelip bıçağını CHP’ye dayadı. Ekrem İmamoğlu’nun içeriye alınmasıyla Türkiye yeni bir yarılmanın eşiğine geldi. Elbette burada şuna cevap verme zorunluluğu da var: Şimdiye kadar olan tüm adaletsizliklere CHP nasıl bir tepki verdi ki şimdi biz onun yanında olalım? İnsanın hemen aklına sarı öküz hikâyesi geliyor.

Geniş düzlüklerde yaşayan kalabalık bir öküz sürüsü varmış. Haliyle, etraflarında aç aslanlar eksik olmazmış. Fakat sürü çok kalabalık olduğu için, bunlara saldıran aslanlar hırpalanır, geri çekilmek zorunda kalırlarmış. Bir gün, yaşlı topal bir aslan, sakin bir şekilde tek başına sürüye yaklaşmış. Sürünün lideri ile konuşmak istediğini söylemiş. İriyarı genç bir öküz öne çıkmış.

Aslan demiş ki: “Bakın öküz kardeş, biz sizinle burada sulh içinde yaşamak istiyoruz, ama sizin içinizde şu sarı öküz var ya, o bizim sinirlerimizi çok bozuyor. Onu görünce çılgına dönüyoruz. Size saldırmaktan kendimizi alamıyoruz. Onu bize verin, biz bir daha size saldırmayız. Barış içinde yaşarız.”

Öküz, “Bunu bir düşünelim” diyerek sürünün içine dönmüş. Öküzler, bundan böyle rahat edeceklerini düşünerek, sarı öküzün aslanlara verilmesine karar vermişler. Sadece yaşlı ve tecrübeli bir öküz, “O bizi en iyi organize eden ferdimiz, onu vermeyin” diye karşı çıkmış. Ancak dinlememişler ve sarı öküzü aslanlara vermişler.

Bir süre geçmiş, yaşlı topal aslan tekrar görünmüş. Aynı hikâye tekrarlanmış. Bu sefer kısa kuyruklu kara öküz onların sinirini bozmakta, çılgına döndürmekte imiş. Onu verirlerse barış sürecekmiş... Ve kısa kuyruklu siyah öküz de verilmiş.

Günler böylece geçerken, aslanlar da acıktıkça bir bahane ile sürüden bazı öküzleri almışlar. Öküzler de, barış bozulmasın diye istediklerini aslanlara teslim etmişler...

Böylece, aslanların gücü arttıkça, öküzleri daha çok tehdit etmeye başlamışlar ve almışlar...

Öküzlerin artık güçlenen aslan sürüsüne karşı koyacak gücü kalmamış. Toplanıp “Biz nerede hata yaptık da bu savaşı kaybettik?” diye tartışmaya başlamışlar. Ve yaşlı öküz söz alıp demiş ki:

“Biz bu savaşı sarı öküzü onlara verdiğimiz gün kaybetmiştik!”

KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN YAPTIKLARI

Baştan kaybedilenleri bir kenara bırakma zamanı, çünkü hâlâ kaybedilecek çok şey var.

Öncelikle çok sıcak yeni bir gelişme olduğu için Kemal Kılıçdaroğlu’na bakmak gerekiyor. Kısa bir hafıza tazeleme yapmak yeterli sanırım.

Deniz Baykal’ın kaset skandalından sonra ani bir biçimde CHP’nin başına geçmesi büyük bir şok etkisi yarattı. Ve uzun tartışmaların konusu oldu.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan etmesi de aynı derecede şaşkınlık yarattı.

İkinci adam olarak Gürsel Tekin’i getirmesi de ayrı bir skandaldı. Gürsel Tekin Kadıköy belediye başkan adayı yapılmayınca partiden istifa edecekti.

Gürsel Tekin ekibinde bulunan gazeteciler, Barış Yarkadaş ve Gürkan Hacır şu anda TGRT kanalında program yapıyorlar.

Eren Erdem’in milletvekili yapılması da, başka bir tartışma konusuydu. Yalçın Küçük bir TV programında bu iki milletvekili için FETÖ’cü demişti. Unutmuyoruz.

İki buçuk milyon mühürsüz oyla ortaya çıkıp bir seçimi daha kaybettiğinde, hiçbir itirazda bulunmadığını, en azından hukuk yoluna bile başvurmadığını hafızalarımız haykırmaktadır.

Bence en ilginci, kendi adaylığında sandığa gitmeyi unutuşudur.

Şimdi ise, “Partinin başına kayyum mu gelsin?” demektedir. Aslında bu söylem, kendisinin uzun süredir AKP’nin kayyumu olduğunun ispatıdır.

Seçilmiş bir milletvekilinin Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, tuhaf bir biçimde hâlâ tutuklu bulunması, belediyelere atanan kayyumlar –ki önce kapatılma tehdidine karşılık sürekli isim değiştiren şimdiki adıyla DEM’li belediyelerle başlayan bir süreçtir– ve diploma iptali, İmamoğlu’nun ve diğer önemli belediye başkanlarının tutuklanması, AKP’nin ortağı MHP’nin milliyetçiliğini eleştiren ve hükümete bu noktada ciddi itirazları olan, bilhassa da Kürtlerle başlatılan yeni çözüm sürecine engel olacağı düşünülen Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanması, hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı olmasına rağmen salıverilmeyen Demirtaş. Bu saydıklarımız, unuttuklarımız vardır muhakkak, yukarıda anlattığım sarı öküz hikâyesinin girişidir. Fakat olay artık bir partinin tasfiyesine kadar gelmiş bulunmaktadır.

SEÇİMSİZLEŞTİRME SÜRECİNE GİRİŞ

Bunun anlamı aslında, seçimsizleştirme sürecine giriş olarak okunmalıdır. Ekrem İmamoğlu’nun içeriden gönderdiği çığlık, “Beni betona gömmek istiyorlar!” diyedir. Orhan Gökdemir’den alıntılayacak olursam: “Gömdüler adamı. Onunla birlikte seçimi de gömdüler. Bunları artık gömüldüğü yerden sadece halkın öfkesi çıkarabilir. Seçim artık öfkenin seçimidir!” derken, aslında demokrasiyi sadece seçimlere endeksleyen CHP anlayışının da betona gömüldüğünü anlatmaktadır.

Tüm bunlara karşın CHP’nin cumhurbaşkanı adayını (İmamoğlu) erken sahaya sürmesi, bu sürecin hızlanmasını sağlamış, bir nevi AKP’yi hazırlıksız yakalayabilmesine vesile olmuştur. Demek ki bazı gazeteci arkadaşların (Merdan Yanardağ) ısrarla bir an önce cumhurbaşkanı adayınızı ortaya çıkarın baskısı siyasi olarak önemli bir etki yaratmıştır. Burada geçen yazımda da bahsettiğim, CHP’li olmadan da CHP’ye yön vermenin önemli bir siyasi manevra olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz.

Günümüzün aydınını ve siyasetçilerini en iyi anlatan yine Aziz Nesin’in şu öyküsü değil midir:

Bir gün, yaşlı bir eşek, kırlarda tek başına, hem otlar hem eşekçe türküler söylermiş.

Bir ara burnuna bir koku gelmiş ama güzel bir koku değil, kurt kokusu.

Eski kuşaktan eşek, burnunu yukarı dikip, havayı derin derin koklamış. Hava, keskin keskin kurt kokuyormuş.

“Yok canım, kurt değildir” diye avunup otlamaya devam etmiş.

Kurdun kokusu gittikçe artıyormuş.

Belli ki kurt yaklaşıyor.

Kurt yaklaşıyor demek, ölüm geliyor demek.

Eski kuşaktan eşek, “Kurt değildir, kurt değildir...” diye kendini avutmayı sürdürmüş. “Biliyorum, bu gelen kurt değil.”

Başını geri çevirip bakmış, kurt sırıtarak, ağzının suları akarak arkasından geliyor. Eski kuşaktan eşek yakarmaya başlamış:

“Ulu Tanrım, bu gelen kurt bile olsa, kurt olmasın ne olur! Kurt değil canım, ben de boşu boşuna korkuyorum... Ah, ben de ne budalayım, yaban kedisini kurt sanıp kaçıyorum. Hayır, kurt değil.”

Ayaklarının var gücüyle kaçıyor, bir yandan da içinden şöyle geçiriyormuş:

“Kurtsa da kurt değildir. İnşallah değildir. Yok canım, ne diye kurt olsun?”

Başını çevirip arkasına bakmış, kurdun gözleri ışıl ışıl yanıyor. Eşek dörtnala kaçar, hem de, “Vallahi de kurt değil, billahi de kurt değil. Allah belamı versin ki kurt değil!” diye söylenirmiş.

Azgın, aç kurt keskin dişleri ile eşeğin sağrısını ısırmış, budundan büyük bir parça koparmış.

Can acısıyla yere yıkılan eşeğin birden dili tutulmuş. Bildiği eşekçeyi, korkudan unutmuş.

Kurt, boynuna, gerdanına saldırmış.

Eşeğin her yanından kanlar fışkırmaya başlamış.

İşte ancak o zaman eşek, “Aaa kurtmuş! Aaa o imiş! Aaa, o imiş!” diye bağırmaya başlamış. Kurt onu parçalar, o da dili tutulduğundan, yalnız, “Aaa, o imiş! Aaaooii! Aaaiii! Aaaiii!” diye bağırır, inlermiş.

İşte o günden sonra, biz eşek milleti, konuşmasını, söylemesini unutmuşuz, her duygumuzu, her düşüncemizi, anırtı ile anlatmaya başlamışız.

O eski kuşaktan eşek, tehlike kuyruk altına girinceye dek kendini avutup, kandırmamış oLsaydı, bizler de konuşmasını bilecektik.

Ah biz eşekler, ah biz eşek milleti.

“Aaaai! Aaaiiii!”

***

KİTLELERİN DEVRİMCİ İRADESİ VE ÖZGÜR ÖZEL

Şimdi sırada Özgür Özel var.

En zayıf halka olduğunu, seçildiğinde biliyorduk.

Fakat tarihin cilvesine bakın ki Özgür Özel CHP’nin bugüne kadar izlediği siyasette ezberleri bozarak, görülmemiş bir devrimci çıkışı gerçekleştiren lider oluyor. Kitleler ve taşıdıkları devrimci irade, zaman zaman isteğinizin dışında, sizi ileri iter ve siz ileride mücadele etmek zorunda kalırsınız. 19 Mart’tan bu yana öğrencilerin direngen tutumlarının büyük bir katkısıyla ivmesini zaman zaman düşürse de devam eden bu eylemlilik, elbette CHP’nin planladığı bir süreç değildi. Nitekim CHP’nin kemik tabanı da iktidar da bu anlamda şaşkındır. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ile başlayan sürecin bir iki mitingden sonra sönümleneceği bekleniyordu çünkü. Bu sol çevreler için de böyledir. Hatta sürecin uzamasından İmamoğlu’nun dahi rahatsız olduğu, mücadelenin illegal gösterilerle değil, hukuki yollarla yapılmasını beklediği biliniyor.

Ama yazı çok uzadığı için Özgür Özel bölümünü, bu çok tartışılacak konuyu haftaya bırakıyorum.