Sırrı Süreyya Önder’in Cumhuriyet eleştirisini anlamayanların, bunu bir cumhuriyet ve laiklik düşmanlığı olarak algılayanların büyük problemi, şimdiye kadar laikliğin tek biçimini, temsili demokraside uygulanan biçimini tanıyor olmalarından kaynaklanıyor.
Aynı problem onun Cumhuriyete yönelik eleştirileri bağlamında yürüyen tartışmalar için de geçerlidir. Kamuoyunun Cumhuriyete yönelik farklı eleştirilerin birbirinden çok farklı niteliği konusunda yeterince olgunlaşmış bir fikrinin olmadığı, Cumhuriyet eleştirilerin hepsini bir potada eritmeye, hepsine aynı kıstası uygulayarak eleştirmeye çalışıyor olmasında görüyoruz.
Sırrı Süreyya’nın genel fikir dünyası dikkate alınmadan yaptığı bazı açıklamalar, açıklamalarından cımbızlanan tekil cümleler bilinçli ve örgütlü bir şekilde dolaşıma sokularak, Cumhuriyet ve laiklik düşmanı ilan edilmeye çalışılmıştır. Sanki Sırrı Süreyya Cumhuriyet’e karşıdır, Osmanlı’yı ve Abdülhamid’i savunmuştur.
İster Sırrı Süreyya Önder veya bir başka kişilik bağlamında alalım ister onun veya bir başkasının kişiliğinden bağımsız olarak alalım; laiklik ve cumhuriyet tartışması doğrudan demokrasi ve demokratikleşme ile ilgili bir tartışmadır.
LAİKLİK ELEŞTİRİSİ
Laiklik siyasetin, sekülerleşme mülkiyetin dünyevileştirilmesi anlamına gelmektedir. Siyasetin dünyevileştirilmesi, siyasetin meşruiyet kaynağı olarak halka dönemsi demektir. Mülkiyetin dünyevileştirilmesi, büyük mülk sahibi kilesinin ve başka büyük toprak sahiplerinin mülkiyetinin toprak reformu ile halka dağıtılması anlamına gelmektedir.
Temsili demokrasi siyasetin meşruiyet kaynağı olarak halkı belirler, fakat ona siyasetin yönünün ne olması gerektiğini sadece sorar, onu siyasetin, daha geniş tabirle kendi kaderinin öznesi haline getiremez. Temsili demokrasinin halkçılığı “yarı gönüllü” bir halkçılıktır.
Temsili demokraside (Marx ve Engels bunu “temsili devlet” olarak tanımlar) halk siyasetin yönünü vekillerini belli bir süreliğine, örneğin 4-5 yıllığına seçmekle belirler. Siyasette bin bir türlü yabancılaşmanın olmasının, siyasilerin seçilmek için bin bir türlü oyun ve manipülasyon geliştirmesinin nedeni, sistemin temsili biçiminden kaynaklanmaktadır. Mevcut temsil sistem, idare ile halk arasında, yöneten ile yönetilen arasında gittikçe artan aşılmaz bir mesafenin, hatta uçurumun oluşmasına yol açmaktadır. Toprak reformu ise hiçbir modern cumhuriyette ve anayasal monarşi ile yönetilen ülkelerde hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilmemiştir; ülkemizde de hep söz verilmiş olmasına karşın ertelenmiştir.
Fakat insanlık tarihi laikliğin ve sekülerleşmenin daha gelişmiş formlarını da üretmiştir. Türkiye’de cumhuriyet kurulurken yeterince dikkate alınmayan laiklik, Paris Komünü’nün ürettiği ve o zamanlar insanlığın tarihsel olarak, yani pratik olarak da geliştirdiği en gelişmiş laiklik formudur.
Paris Komünü, sürekli ertelenen toprak reformunu mülkiyeti ortaklaştırmakla telafi etmeye çalışırken, kurumlaşmış pozitif dini inancı tekleştirdiği için inanç özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak ortadan kaldırmakla inanç özgürlüğünü en son bireye kadar gerçekleştirmeyi amaçlar. Pozitif din, dinin bir inanç sistemi olmaktan çıkmış, mevcut mülkiyet ve iktidar ilişkilerinin özürcülüğünü yapan bir ideolojiye dönüşmüştür.
Laikliğin ve sekülerleşmenin bu yeni formuna göre halk, siyasetin artık sadece yönünün sorulduğu, temsilcilerini seçmek için başvurulduğu merci olarak kalmaz. Halk siyasetin, daha da ötesi bir bütün olarak kendi kaderinin doğrudan belirleyen öznesi haline getirilir.
İnsanlığın geliştirmiş olduğu bu en gelişkin laiklik ve sekülerleşme biçimine göre halkın temsilcileri üzerinde doğrudan bir kontrolü vardır ve temsilcisini her an görevden alıp yerine yeni temsilcisini seçer.
Paris Komünü bu uygulamayı yargıçların atamasına da uygulayarak, halkın hukuk ve adalet sistemi üzerinde de doğrudan kontrolünü sağlamayı amaçlamıştır.
Sırrı Süreyya Önder, sosyalist bir siyasetçidir ve onun cumhuriyet ve laiklik eleştirisi, cumhuriyetin ve laikliğin daha gelişkin biçiminden hareket etmesi ile ilgilidir. Önder’in eleştirisi, gerici yıkıcı değildir, tersine ilerlemeci geliştirici, kapsayıp aşmayı amaçlayan devrimci bir içeriğe sahiptir.
CUMHURİYET ELEŞTİRİSİ
Belirttiğim gibi, Sırrı Süreyya bir sosyalisttir. Sosyalistler ilkesel olarak demokrattırlar, cumhuriyetçidirler. Demokrasinin ve cumhuriyetin sürekli geliştirilmesi gerektiğini savunurlar. Sırrı Süreyya’nın Cumhuriyet eleştirisine bu açıdan bakmak gerekir. Modern cumhuriyet konsepti ilkesel olarak bir burjuva cumhuriyeti çerçevesinde kalan bir yönetim tarzına denk gelir.
Ülkemizde kurulan Cumhuriyet de bir burjuva cumhuriyetidir. Ulusun inşası kapitalist yoldan gerçekleştirilmiştir. Sırrı Süreyya eleştirileriyle bu cumhuriyet anlayışının sınırlarına işaret etmektedir.
Bu şekliyle cumhuriyetin işçilere, emekçilere, yoksul köylülere, halk çocuklarına bir gelecek vaat edemediğini söylemek istemektedir. Bu nedenle cumhuriyetin tarihsel kazanımlarını korumak koşulu ile daha halkçı, daha demokratik, daha sosyal bir cumhuriyet talep etmektedir. Sırrı Süreyya’nın gericilik karşısında muhakkak savunulması gereken Cumhuriyetimize yönelik eleştirilerini bu anlamda almak gerekmektedir.
Sırrı Süreyya’nın Cumhuriyete yönelik bu eleştirisinin, cumhuriyeti ve laikliği tamamıyla ortadan kaldırmayı amaçlayan gerici eleştirisi ile zihniyet bakımından hiçbir ortak yanı ve alakası yoktur. Bu arada kapitalist cumhuriyeti olduğu gibi savunanlar da artık yalnızca sözde cumhuriyetçidir. Bu da muhakkak dikkate alınmalıdır.