Trump 2.0: Nasıl Bir Dünyanın Habercisi Olabilir?

Dünyada, imparatorluk hegemonyasının gerçek ve kurgusal gücü denilince doğal olarak akla ilk Roma İmparatorluğu gelmektedir. Roma İmparatorluğu'nda M. Ö: 27'de Augustus’un tahta çıkmasıyla başlayan ve M.S. 180'de stoacı filozof imparator olan Marcus Aurelius'un ölümüyle sona eren süreç Roma Barışı (Pax Romana) dönemi olarak bilinir. Bu kavram ise Romalı ünlü stoacı filozof Seneca’nın eserlerinde geçer.

Arnaldo Momigliano: “Romalılar, barışı savaşın yokluğu olarak değil, tüm muhaliflerin yenildiği ve direnme yeteneğini kaybettiği nadir bir durum olarak görüyorlardı” der. “Roma Barışı”na yaygın ifadeyle imparatorluk / hegemonik barışı da (pax imperium) da denilmiştir.

Roma, “Roma barışı” ile kendisine karşı gelişebilecek her türden iktidar alternatiflerine, isyanlarına karşı, kendi imparatorluk sistemini dönemin huzur, güven ve istikrarının sağlanması için “hegemon düzen” olarak sunar. Ve Roma, imparatorluk içinde ve dışında “barbar dünya”ya olarak adlandırdığı odaklara karşı, dönemin Roma iktidarını, hukukunu ve kurallarını adeta uluslararası hukuk ve düzen olarak sunar…Varlığın garantisi ise ancak bu düzene sadakatle mümkündür…

“Roma Barışı”nın anlamını, içeriğini ve gerçeğini ifade eden en yaygın bir diğer kavram ise her iki emperyal güç arasında benzerlik ve devamlılık olduğunu ifade eden “Amerikan Barışı” (Pax Americana) kavramıdır.

Bu kavramın ifade ettiği dünya ise emperyal ve hegemonik bir imparatorluk gücünü, tahayyül dünyasını ve onun uluslararası siyasi, ekonomik ve askeri kurumlarının patronajında sağlanan “görece barış"ı ifade etmekte. Ronald Steel ise Pax Americana için “hayırsever emperyalizm" kavramını kullanır.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan bu "-liberal- kurallara dayalı düzen”, “kutsal misyon” anlayışına uygun olarak “jeopolitik istikrar” için siyasi mühendislik operasyonlarını da sürdürmüştür.

Bu durum, küresel hegemonyayı gerekli görüldüğü an askeri güçle sağlama ve sürdürme anlayışını ifade ediyordu ki bunun için Amerika’nın, gücünden kaynaklı müdahale gerekçelerini oluşturma özgürlüğü de olmuştur.

Ve şimdi asıl meseleye gelelim; 5 Kasım 2024'te yapılan ABD başkanlık seçimlerinde muktedir olan Trump 2.0 sürümünün, Amerikan imparatorluk endüstriyel-askeri ve siyasi kompleksinin de gücü düşünüldüğünde dünyada birçok politik sürprizler beklemek mümkün.

“Amerika'yı yeniden büyük yapmak” (MAGA, Make America Great Again) mottosuyla tekrar tahta oturan Trump ile dünya ilginç zamanlar yaşayacak gibi. Trumpizm denilen, “kişisel kült”e dayalı politik davranış, belli dünya görüşü bağlamına oturtulması zor olan sağcı, popülist otoriter, Hristiyan teolojisinin sağcı ve mesihçi fraksiyonlarının senaryolarını da içinde barındıran bir zihniyet yapısını ifade eder. Trumpizm denilen akımın, popülist davranış ve politika yapma tarzının estireceği fırtınaları hep birlikte görmeye devam edeceğiz…

Trump'ın seçim politikalarına gelince, bu politik aktör ABD toplumunda bir şekilde en alttaki dezavantajlı sınıflarla, sınıf altı kitleleri, plutokratlarla aynı noktaya getirmeyi başarmıştır.

Ve kerameti kendinde menkul olan özellikleriyle inşa ettiği "politik marka"sında Tanrı tarafından seçilme algısı ile “put kırıcı” özelliklerinin yanında narsist özellikler, aşırı hırs (hubris) öngörülemezlik, güvenilmezlik, diğer muteber (!) özellikleri de görmek mümkün.

Trump, politik üslubu davranışları ve hamleleriyle uluslararası sistemi ve onu var eden temel kurallara dayalı yapıların deragülasyonu için ABD’nin güç faktörleriyle her şeyi yapmaya muktedir gibi duruyor.

Trump, küresel düzende! yaratacağı yeni kaoslarla, neoliberal nasyonalizmiyle, dünyanın kuralsızlaştırarak, eskinin Pax Amaricana’sı yerine tepesinde kendi “kişisel kuralları”nın olduğu yeni bir “pax emperium” mu inşa edecek; yoksa küresel kaosu yönetme stratejisyle mi girişimlerini sürdürecek!

Elon Musk’ın, Trump’ın yemin töreni ardından yaptığı konuşma sırasındaki selam şekli “nazi selamı” olarak düşünülürken "Amerika, yeni Roma'dır" diyen bu tekno-feodal plutokrat “Roma selamı” verdiğini ifade etmiş. Roma ruh hali bu ölçüde kabullenilmiş gibi..

Trump, görevinin bu ilk ayında Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen’den “agresif ve saldırgan” bir şekilde Grönland ’ı talep etmiş durumda. Ve düşünün o vakit Avrupa’yı ve NATO’nun varoluş gerekçelerini…

Trump, ayrıca Gazze'de kalan Filistinlilerin, Mısır ve Ürdün tarafına sürgün edilmesi için Mısır ve Ürdün liderleri nezdinde girişimlerde de bulunmuştur. Kanada, Meksika, Ukrayna, Rusya ve Orta Doğu ile diğer Uzak Doğu için neler yapacağını ise göreceğiz.

Mesele şu ki yüzyılımızın yeni otokratlarının ve kişisel ikbal peşinde koşmaya çalışan yeni yetme otokrasi heveslileri için, politik motivasyon ve moral kaynağı olan bu “politik badire” unutulmamalıdır ki otokrasinin pozitif ve negatif finansmanı boyutlarını iyi bilen bir politik tüccar. Örnek ve ilham alırken bu duruma da dikkat edilmelidir.

Trump, ABD “siyaset sınıfı”nın muktedir dünyasını, “kurulu düzeni”ni önemli ölçüde çözmeyi başararak, bu ülkedeki en köklü ana akım olan Cumhuriyetçi Partinin politikalarını kendi politik kişilik özelliklerinde önemli ölçüde eritmeyi başarmıştır.

Bu politik aktör, dünya politikasının yeni kuşak otokratlarıyla kendi politik dokusunu iyice kaynaştırmayı başarabilirse dünya siyaseti başka bir mecraya girecek. Bu konjoktürde Trump’ın jeopolitik “istikrar ve güven” halesine katılmaya müsait bir çok otokrat var…

Trump 2.0: yeni bir imparatorluk mu inşa edecek? Bunu anlamak güç. Mesele şu ki politik girişimlerinin yapıcı bir politik mimari içinde değerlendirilmesi zor olan, kural yıkıcı bir aktörden kural temelli yeni bir uluslararası mimari ve düzen beklemek zor olsa gerek.