Son yazımda Oklahoma bombacısı Timothy McVeigh’in elinde, okuya okuya eskittiği bir kitap olduğunu, bunun kongre binasına havan topuyla saldırı hakkında olan 61 ve 62. sayfasının fotokopisinin de saldırıdan sonra arabasında bir zarfın içinde bulunduğunu yazmıştım. Beyaz üstünlükçülerin başucu bu kitap ve yazarının hikmeti neydi peki? Bir hikmeti vardı elbet, olmasa şaman görüntüsü unutulmaz olan kongre baskını sonrası Amazon bu kitabın satışını yasaklamazdı herhalde.
Kitabı Andrew McDonald müstear adıyla yazan William Luther Pierce 1974’de Virginia’da Neo-Nazi “National Alliance” örgütünü kurmuştu. Bu ikinci dönem Nazi örgütleri dünya savaşının ardından kendilerini toplamış yeniden hareketlenmeye başlamışlardı. Bu ilk ve ikinci dönem Nazileri daha sonra yazacağım için burada ayrıntıya girmiyorum. Virginia zaten eskiden beri beyaz üstünlükçülerde ön safhalardaydı. Eyalet yani aslında devlet Washington, Jefferson, Madison, Monroe, Harrison ve Wilson’u başkan olarak çıkarmış, bu yüzden “Mother of Presidents” olarak anılmıştı.
Pierce fizik doktoru olarak mesleğine devam ederken ikinci dönem Nazi hareketi lideri, daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim George Lincoln Rockwell ile fikri birlikteliğe başladı. Beyaz üstünlükçü Willis Carto “National Youth Alliance”ı kurmuş Pierce’i de burada yanına almıştı. Ancak bir müddet sonra hareketin kontrolü Pierce’ye geçer o da buradakilerle birlikte yeni bir örgüt olarak “National Alliance”ı kurar.
Bu yeni örgüt diğerinden daha hareketliydi. “Resistance Records” adında plak şirketi kurdular. "The Soundtrack for White Revolution" sloganıyla kayıtlarını satıyorlardı (1). Şimdi Resistance yani direniş ve beyaz devrimin çağrıştırdıklarından görüleceği gibi işgalci güç olarak gördükleri federal devlete karşı bir savaşı örgütlüyorlardı kendilerince. İşte o yüzden özellikle güney eyaletlerinde federal kurumların bir operasyonunda halk toplanıyor, homurdanıyor, protestoyu aşarak saldırıya hazırlanıyorlardı.
KİTABIN SERENCAMI
Pierce Turner günlüklerini 1978 yılında, ardından “Hunter” kitabını da 1989’da yayınladı. Her ne kadar yazımın başlığı Turner günlükleri olsa da bunu iki kitabı birlikte düşünmek gerekir, zira Hunter’da federal devlete karşı kurulan örgütün yani “The Order”ın başlangıcı konu alınmaktaydı (2). Kitap ilk olarak National Alliance’nin yayın organı “Attack!” da tefrika halinde yayınlandı.
Roman elektrik mühendisi Earl Turner’a ait günlük şeklinde yazılmıştı. Turner 43 BNE Los Angeles'ta doğmuş biri olarak ırkına yönelen Yahudi, Afro-Amerikan ve diğer azınlık tehdidine karşı bunu sündüren “The System” diye adlandırdıkları devlete yönelik mücadeleyi konu alır. Bu daha sonra ortaya çıkacak “Kabal”, “Derin dünya devleti”, “Yeni dünya düzeni” gibi kavramların ilk halidir. Onlara göre örgütün yaptığı eylemler sistemin daha sertleşmesine yol açacak böylece organizasyon daha da güçlenecekti.
Hikâye “Cohen yasası” adı altında federal devlet tarafından silahların yasaklanmasıyla başlar. Daha önceki yazılarımda da bunu söylemiş özellikle güneyde silahın vigilantis geleneğe uygun bir şekilde yoldan çıkan bir devlete karşı savunma yönü olduğuna işaret etmiştim. Bunun anayasada da yeri vardı üstelik. Zaten devletin küllüm yoldan çıktığını düşünen birileri için onun silahına dokunmak haliyle bir isyan sebebidir de aynı zamanda.
Korkan herkes silahları teslim etse de organizasyon ve Turner silahlarını gömer. Sistem vatandaşlara pasaport vermeye başladığında Turner'ın birimi Sistem'in planlarını engellemek için Washington, DC'deki FBI binasını havaya uçurur. Patlamada yaklaşık 700 kişi ölür ve FBI'a verilen hasar nedeniyle pasaport dağıtımında sorun çıkmaya başlar.
Organizasyon zamanla belirli bölgeleri ele geçirir. Irkına ihanet eden beyazlar dahil siyahlar ve diğerleri “Day of the rope” yani ip gününde hesap vereceklerdir. Bu day of the rope iç savaş sonrası özellikle Jim Crow döneminde siyahların sık sık maruz kaldıkları linç olaylarına gönderme yapıyordu. O kadar ki linç edilip asılan siyahların fotoğrafları çekilip kartpostal olarak basılmış özel günlerde tebrik kartı olarak gönderilmişti. Bazı katledilen kişilerin vücut parçaları vitrinlere konuyor, satışa çıkarılıyordu. Yani küllüm bir vahşete gönderme yapıyordu ip günü.
Turner günlüğünün sonunda Pentagon’a bir intihar saldırısı hakkında yazıyordu. Kitabın Oklahoma saldırısından başka 1999'da Los Angeles'taki bir Yahudi toplum merkezinde üçü çocuk beş kişiyi yaralayan Buford Furrow'unki de dahil olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve yurt dışında beyaz üstünlükçülerin suçlarına ilham verdiğine inanılıyor. Furrow ayrıca bir Filipinli posta çalışanını da öldürmüş, daha sonra eylemlerinin "Yahudileri öldürmek için Amerika'ya bir uyarı çağrısı" olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Teksas tarihinin en vahşi nefret suçlarından biri olan, James Byrd Jr.'ın öldürüldüğü 1998'deki saldırı sırasında John William King, “Turner Günlükleri'ne erken başlayacağız” demişti. Londra'da, 1999 Soho bombalamalarında üç kişiyi öldüren ve 139 kişiyi yaralayan çivi bombacısı David Copeland'ın da romandan etkilendiği düşünülüyor (3).
TURNER DIARIES’İN TESİRLERİ
Kitap 80’lerde ortaya çıkan 2024’de aynı adlı filmi de çekilen “The Order” a da ilham kaynağı olmuştu. The Order’ın lideri Robert Jay Mathews’in FBI’ ile girdiği çatışmada diri diri yakılması sonrası öldürüldüğü 8 Aralık tarihi o gün bugün beyaz üstünlükçüler tarafından “Martyr’s Day” yani şehitler günü olarak anılıyor (4).
Kitap Oklahoma bombalamasından sonra daha da popülerleşmişti. Saldırı romandaki kamyona benzer bir kamyonla FBI bombalamasından 13 dakika önce, sabah 9:02'de gerçekleşmişti. Tanıklar duruşmada McVeigh'in kitaptan etkilendiğini ve arkadaşlarına tavsiye ettiğini söylediler. Zaten sergi açtığında bu kitabın kopyalarını da satıyordu. Şimdilerde rahatlıkla e yayın sitelerinde bulunan kitap daha önce yasaklanmaya çalışılsa da anayasanın 1791’de yapılan 1. değişikliğine binaen (first amendment) bu gerçekleşmedi. Pierce, 2002'deki ölümünden önce satış gelirlerinin yüzde 5'ini alıyordu. 2000 yılına gelindiğinde yaklaşık 500.000 kopya kadar satılmıştı.
Amerika’ya nefret tohumları eken Turner Diaries gibi başka kitaplar da vardı. Yazar modellerinden biriyle dünya tarihine damgasını vuran çok zengin bir otomotiv deviydi. O da bir dahaki yazıda.
DİPNOT
-
Resistance Records 1994’te kuruldu. Özellikle beyaz üstünlükçü Skinhead’leri -antifaşist Skinhead’lerden ayrıdır bunlar- ve diğerlerini örgütleyen, bir arada tutan, kimliği meşrulaştıran, çoğaltan yapılanmalardan biridir. https://www.splcenter.org/resources/reports/racist-label-resistance-records-isnt-slowing-down/
-
Hunter kitabındaki tiplemede Rambo teması gibi Vietnam savaşından mustariptir. Oscar Yeager sivil hakları savunan, ırklar arası evlilik ya da birliktelikleri hedef olarak seçen bir katildir. Gerçek hayatta da buna benzer biri Joseph Paul Franklin adında bir seri katil vardır. Yeager’in ondan esinlendiği, kitabın sonraki baskılarında ona ithaf olduğu söylenir. Franklin “Irkının kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirmiştir” onlara göre. Franklin, Vernon Jordan ve meşhur Larry Flynt’a da suikast yapmıştı. Miloş Forman’ın 1996 yapımı filminde daha suikastı kimin yaptığı bilinmediği için saldırganın kimliği belli değildir. Franklin 1980’de tutuklandı, yirmi yıl boyunca yargılandı, sinagoglar dahil olmak üzere eyalet ve federal bazda birden fazla saldırı ve cinayetten suçlu bulundu, 2013’de zehirli iğneyle idam edildi. Franklin hakkında güzel bir belgesel https://www.youtube.com/watch?v=hwrfdj5Ms_o FBI’ın onun için yazdığı “Parçalanmış bir aileden gelen, kötü muamele görmüş zihinsel sorunları olan bir adam, radikal ırkçıya, seri katile dönüştü” ifadesi zaten bu kesimleri hop oturup hop kaldırmak için yeterli bir şeydi. Onlara göre kendi kutsal davalarını böyle bir psikolojik hikâyeye indirmek tam da işgalci güçlere yakışacak bir şeydi hani. https://www.fbi.gov/news/stories/serial-killers-part-4 Kitapların bir önemi de şimdilerde sık sık karşılaşılan “Lone Wolf” yani yalnız kurt, lidersiz direniş hikâyesini başlatmasından gelmektedir. Terör olayları genel olarak örgütlerin işi sanılsa da özellikle Amerika’da bireysel saldırılar gerçekleşmektedir. https://www.adl.org/resources/news/selected-incidents-lone-wolf-violence-and-terrorism-us
-
https://www.britannica.com/topic/The-Turner-Diaries Soho’daki çivi bombacısı olayı beyaz üstünlükçülüğün nasıl bir enternasyonal haline geldiğini gösteriyor. Fransız Renaud Camus ile Norveç’te katliamı yapan Breivik’i ve daha nicelerini bu bağ bir araya getiriyordu.
-
Şehitler gününde sadece anma yoktu elbet The Order’ın ruhuna uygun bir şekilde saldırılar da oluyordu. Siyahi birine saldıran Crew 38 üyeleri skinhead tişörtü giyiyorlardı. https://www.splcenter.org/resources/hatewatch/court-docs-suspects-martyrs-day-beating-black-man-were-wearing-crew-38-attire/ Beyaz üstünlükçüler tuhaf bir şekilde kabaladan mülhem gematriayı kullanıyorlardı. İslam geleneğinde ebced denilen numerolojiye göre 38, grubun logosundaki çapraz çekiçlere bir gönderme olarak CH veya "Çapraz Çekiçler" anlamına gelir. Bu sayısal sembolün en yaygın kullanımı, grubun kadın üyelerinden ve üye olmak isteyen erkeklerden oluşan bir Hammerskins "destek" grubu olan Crew 38'dir. Sembolün bir varyasyonu olan 838, "Çapraz Çekiçlere Selam" anlamına gelir. https://www.adl.org/resources/hate-symbol/38 Bir de alfabenin 6. Harfi “H” ye denk gelen 66 var. O da “Heil Hitler” yani.