Yeni kaos döneminde çıkış ve darbe olasılıkları
tek millet olunur ne de tek devlet korunur!..
Türkiye bu İslamcı faşizan saldırıyı püskürtmek zorundadır. Bu nedenle başkanlık anayasası için yapılacak referandumda oluşacak hayır cephesi, ideolojik önyargılardan arındırılmış bir perspektifle olabildiğince genişletilmelidir. Toplumun en geniş bir kesimlerini kapsayan cumhuriyetçi, yurtsever ve demokratik bir hat kurulmalıdır. Ülkenin geleceği için yaşamsal bir döneme girildiği bilinmelidir.
* * *
Erdoğan ve AKP yenilebilir. Çünkü AKP’yi iktidara getiren bütün iç ve dış dinamikler köklü bir değişime uğramış durumda. Özellikle 12 Eylül 2010 Referandumundan sonra büyük ölçüde devlete egemen olan AKP, kendi dar ideolojik (İslamcı) programını uygulamaya yöneldikçe, sadece toplumun değil, egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıldı, ancak yerine yeni bir iktidar bileşimi oluşturulamadı.
Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye büyük burjuvazisi için en kullanışlı araç olarak işlev gören AKP’nin, giderek bu kesimlerin başına bela olduğu görülüyor. Küresel sermayenin bütün kirli işlerini gören AKP, rolünün bittiği ortaya çıktığında, 7 Haziran 2015te de görüldüğü gibi iktidarı terk etmiyor. Bütün radikal örgütler gibi, kendi dar mezhepçi programını topluma dayatma ısrarını sürdürüyor. Ancak, AKP iktidarı kendi uygarlık projesini yaşama geçirmeye çalıştıkça, dinci faşist bir karakter kazanıyor.
Dolayısıyla AKP, kendi ideolojik (dinci) hedeflerine ulaşmak için toplumu zorladıkça, başlangıçta belli çekincelerle de olsa destek veren İstanbul burjuvazisinin, artık bütünlüklü olarak Erdoğan’ın arkasında durmadığını saptamak gerekiyor.
Aynı şey, Batılı emperyalist güçler ve küresel sermaye ile AKP’nin ilişkisi için de geçerli. Artık işi biten, ama iktidarı terk etmeyen AKP’nin bugün ABD ve Batılı güçlerle çatışıyor görünmesi son derece aldatıcıdır. AKP’nin bütün çabası, Batı ve ABD’ye, Bana mecbursunuz demek, benimle anlaşmak zorundasınız tezini kabul ettirmektir. Çünkü AKP, Türkiyeye biz hakimiz ve alternatifimiz yok görüşünü dayatmaya çalışmaktadır.
Durum böyle olunca, AKPnin bugünkü samimiyetsiz ve salt ideolojik-kültürel gerekçelere dayalı Batı karşıtlığından, bazı ulusalcıların yaptığı gibi, anti-emperyalist bir çizgi çıkarmak saçmalıktan öte bir şey değildir.
AKP ve Erdoğan, 1 Kasım 2015 seçimlerinde büyük sermaye çevreleri ve Batıyı son kez ikna etmeyi başarmış olsa da; öngörülemeyen, güvenilemeyen ve özel bir ajandaya (programa) sahip olduğu ortaya çıkan bir parti ve lider olarak kuşkuları gidermeyi başaramadı.
* * *
Erdoğan-AKP iktidarı, rejim değişikliğini tamamlamak ve ülkeyi öngördükleri siyasal ve toplumsal hedeflere taşımak konusundaki ısrarını sürdürüyor. Aktüel olarak bu hedef, başkanlık sistemi ve yeni anayasa şeklinde toplumun önüne konulmuş durumda. Günümüzdeki siyasal ve toplumsal çatışma hattı da tam buradan geçiyor.
Bütün iç ve dış iktidar dinamiklerini yitiren AKP’nin meşru zeminde kalarak iktidarını sürdürmesi çok zordu. Dahası, AKP iktidarı için tek güç ve meşruiyet kaynağı olan sandık da yetmeyecekti. Nitekim öyle oldu ve AKP 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybettiği halde iktidarı bırakmadı. Bu durumda AKP iktidarının sürdürebilmesi için olaysız baskı ve şiddet aygıtlarını devreye sokmaktan başka çare yoktu. Öyle de yaptı.
Aslında AKP iktidarından kurtulmak için bütün nesnel şartlar hazır. Ancak bilmek gerekiyor ki, bu iktidar kendiliğinden gitmeyecek. Bir mucize de olmayacak. Örneğin şiddetli bir ekonomik kriz, beklenenin aksine otomatik şekilde bu iktidarı tasfiye etmeyecek. Kaldı ki, böyle bir ekonomik kriz, tam tersine sonuçlara da yol açabilir.
Özetle, AKP iktidarından kurtulmak için öznel (sübjektif) koşullar hazır değil. İşte bu durum toplumda çürütücü bir etki yaratıyor. Ülke kıstırıldığı köşeden çıkamıyor. Tarih ve toplum acı çekiyor.
Diğer taraftan öznel koşulları hazırlamak bizim ellerimizdedir. Değilse, sürdürülemez olan bu durum (fiili rejim) karşısında başka çözüm girişimlerinin devreye girmesi kaçınılmazdır.
* * *
Türkiye 7 Haziran 2015ten beri darbelere açıktır. Başkanlık dayatması, toplumu sindirme girişimi ve zaten çok sınırlı olan demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alınması, istikrar değil tam tersine yeni darbeler için uygun ortam yaratacaktır. Bu, Amerikancı-devletçi bir darbe olabileceği gibi, Erdoğancı-İslamcı 20 Temmuz darbesinin derinleşmesi, örneğin, yeni bir militarist hamleyle açık diktatörlük niteliği kazanması şeklinde de olabilir.
Erdoğancı açık darbe hamlesi, Nisan 2017 referandumunun kaybedilmesi ya da kaybedileceğinin ortaya çıkması halinde gelişebilir. Her iki halde de ülkenin bir iç savaşa sürüklenme olasılığı çok yüksektir.
Görece çatışmasız ve sistem içi denebilecek tek çıkış yolu ise, muhalefetin, AKP’ye destek vermeyen toplum kesimlerini kendi değerleri etrafında birleştirmesinin sağlayacağı kuşatma sonucu Erdoğan yönetiminin iktidardan indirilmesidir. Bu kuşatma AKP’yi bölebilir ve işleri kolaylaştırabilir. Bu durumda toplumu tatmin edecek şey, Erdoğan-AKP iktidarının hesap vermesi ve yaratılan tahribatın radikal bir programla onarılması olacaktır.
Belirtmeye gerek var mı bilmiyorum, ama yine de bir not düşmekte yarar görüyorum; yukarıda işaret ettiğim olasılıklar benim tercihlerimi değil, ülkenin sürüklendiği tarihsel kavşakta onu bekleyen kimi yolları ifade ediyor, o kadar. Önemsiz mi? Hayır! Tam tersine çok, ama çok önemli.