Dünya

Pakistan'ın askeri gücü: Savaşın eşiğinde!

Pakistan ordusu, Hindistan’a verilen ABD desteği karşısında Çin’le kurduğu askeri ortaklıkla bölgesel dengeyi silahla yeniden kurmaya çalışıyor.

ABC POLİTİK ANALİZ - Hindistan ile Pakistan arasında tırmanan sınır hattı gerilimi, yalnızca iki ülkenin askeri hazırlığını değil, küresel güç denkleminde her iki tarafın yerini de yeniden görünür hale getirdi. Anadolu Ajansı’nın geçtiği bilgiye göre, Pakistan’ın askeri yapılanması bu süreçte yalnızca iç güvenlik değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası ittifaklara karşı bir denge aracı olarak öne çıkıyor. Çin ile geliştirilen stratejik askeri işbirliklerinin arkasında, ABD’nin Hindistan'a verdiği sistematik destek ve Yeni Delhi’nin bölgedeki nüfuz arayışı belirleyici oldu.

ASKERİ GÜÇLENME, SİYASİ BİR POZİSYONLANMA OLARAK DEĞERLENDİRİLİYOR

Pakistan Silahlı Kuvvetleri 700.000 aktif personele sahip. Bu toplamın 560.000’i kara kuvvetlerinde, 70.000’i hava kuvvetlerinde ve 20.000’i deniz kuvvetlerinde görev yapıyor. Anadolu Ajansı’nın geçtiği diğer bilgilere göre, Kara Kuvvetleri’nin envanterinde 2.537 ana muharebe tankı, 3.742 zırhlı muharebe aracı ve 4.619 topçu sistemi bulunuyor. Çin menşeili SH-15 155 mm kundağı motorlu obüslerin Hindistan sınırına konuşlandırıldığı ifade ediliyor. Bu hareketlilik, doğrudan Hindistan’ın saldırı kapasitesine karşı alınmış pozisyon olarak değerlendiriliyor.

HAVA GÜCÜ: FİLO ÇEŞİTLİLİĞİYLE GELİŞTİRİLEN DİNAMİK BİR YAPI

Savunma Sanayi IST’nin aktardığı teknik bilgilere göre, Pakistan Hava Kuvvetleri envanterinde toplam 452 savaş uçağı bulunuyor. Bu uçakların 149’u JF-17 Thunder, 75’i F-16 Fighting Falcon ve 170’i Mirage III ile Mirage 5 tipi platformlardan oluşuyor. Çin’den alınan 20 adet J-10C savaş uçağının da filoya dahil edilmesiyle birlikte, hava kuvvetleri yalnızca nicel değil, niteliksel olarak da bölgesel tehditlere uyum sağlayabilecek çok rollü bir yapıya kavuştu. Bu dönüşüm, Batı’dan gelen silah tedarikinin kısıtlanması karşısında, alternatif ve bağımsız bir hava savunması yaratma çabasının parçası.

DENİZALTI GÜCÜNDE DERİNLİĞİ TEMSİL EDEN PROJE: HANGOR SINIFI

Wikipedia’da yer alan güncel bilgilere göre, Pakistan Deniz Kuvvetleri şu anda 8 denizaltı ve 10 fırkateyn ile faaliyet yürütüyor. Çin ile imzalanan savunma işbirliği kapsamında siparişi verilen 8 adet Hangor sınıfı denizaltının ikincisi Mart 2025’te Çin’de denize indirildi. Anadolu Ajansı, bu denizaltıların torpido ve anti-gemi füzeleriyle donatıldığını, açık denizlerde ve kıyı hattında etkinliğe yönelik olarak geliştirildiğini aktardı. Bu gelişme, Hint Donanması’nın artan faaliyetleri karşısında İslamabad’ın deniz gücünü yeniden tanımlama süreci olarak yorumlanıyor.

NÜKLEER CAYDIRICILIK DOKTRİNİ: TEHDİDE KARŞI STRATEJİK GARANTİ

Pakistan’ın nükleer silah kapasitesi 170 savaş başlığı civarında. Ülkenin nükleer doktrini, “ilk kullanan olabiliriz” ilkesi etrafında şekilleniyor. Savunma analistlerine göre bu doktrin, doğrudan Hindistan’ın konvansiyonel kapasitesine karşı bir dengeleme işlevi görüyor. Pakistan bu stratejiyi, bir saldırı hamlesinden ziyade, “varoluşsal tehdit” olarak gördüğü gelişmelere karşı elindeki caydırıcı koz olarak kurguluyor.

SAVUNMA TEDARİĞİNDEKİ ÇİN ODAKLI İTTİFAK, ZORUNLU BİR YAPILANMAYI İFADE EDİYOR

AA'nın verilerine göre, Pakistan’ın son beş yıldaki savunma ithalatının yüzde 82’si Çin’den gerçekleşti. Bu veri, Çin ile ortak geliştirilen JF-17 savaş uçağı ve Hangor denizaltısı projelerini de içeriyor. Batılı kaynaklardan yapılan alımlarda yaşanan ambargolar, lisans sorunları ve siyasi kısıtlamalar göz önüne alındığında, Çin ile yürütülen işbirliği yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda jeopolitik bir karşı duruş olarak anlam kazanıyor. ABD’nin Hindistan’a sağladığı doğrudan lojistik, silah ve yazılım desteği karşısında, Pakistan’ın Çin’i stratejik dengeleyici olarak konumlandırması kaçınılmaz hale geliyor.

YENİ GÜÇ BLOKLARI ARASINDA SIKIŞAN BİR ÜLKENİN ASKERİ GÖLGESİ

Tüm bu tablo, Pakistan’ın askeri yatırımlarını bir saldırı ya da genişleme stratejisi olarak değil, Hindistan’ın ABD destekli bölgesel projeksiyonuna karşı bir dengeleme refleksi olarak okumayı zorunlu kılıyor. Ordunun sivil alandaki etkisi tartışmalı olsa da, sınır hattındaki tehditlerin sürekliliği, askeri kapasitenin yalnızca iç politika aracı değil, dış politikadaki varlık garantisi olarak şekillenmesine neden oluyor.