HABER ANALİZ: ABC POLİTİK
Türkiye’de biri tutuklu, diğeri hükümlü iki kamuoyunca tanınan ismin cezaevinde karşı karşıya kaldığı sağlık sorunları, adalet sisteminin hasta mahpuslara yaklaşımını ve insan hakları standartlarını yeniden gündeme taşıdı. Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın kanser hastalığının nüksetmesiyle hastaneye kaldırılması ve Gezi Parkı davası hükümlüsü Tayfun Kahraman’ın kronik MS hastalığının ilerlemesi, “Sağlık hakkı, bireyin hukuki statüsüne göre değişir mi?” sorusunu kamuoyunun dikkatine sundu.
MURAT ÇALIK VAKASI: AKUT KRİZ VE HIZLI MÜDAHALE
23 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) operasyonları kapsamında “yolsuzluk” ve “örgüte yardım” suçlamalarıyla tutuklanan Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, geçmişte Akut Miyeloid Lösemi (AML) ve lenfoma tedavisi görmüş, ağır sağlık öyküsü nedeniyle askerlikten muaf tutulmuştu. Ancak tutukluluk süreci, bu hassas sağlık sorunlarını yeniden ortaya çıkardı.
Cezaevinde yaklaşık 18 kilo kaybeden Çalık’ın, daha önce tedavi gördüğü boyun lenflerindeki rahatsızlığı tekrar nüksetti. LÖSEV kurucusu Dr. Üstün Ezer, “1 saat bile hapiste kalması hayati tehlike oluşturur” uyarısıyla durumun ciddiyetine dikkat çekti. Bu gelişmelerin ardından Çalık, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yatırıldı.
Çalık’ın avukatları, hukuki girişimlerini Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) çerçevesinde doğrudan tahliye talebi üzerine kurdu. Masumiyet karinesi altında olan bir tutuklu için yaşam hakkının ihlal edildiğini savunarak, tutukluluğun fiili bir cezaya dönüştüğünü ifade ettiler.
TAYFUN KAHRAMAN VAKASI: KRONİK HASTALIK VE SİSTEMSEL TIKANIKLIK
Gezi Parkı davası kapsamında 18 yıl hapse mahkûm edilen şehir plancısı Dr. Tayfun Kahraman ise, 2005’ten bu yana Multipl Skleroz (MS) hastalığı ile mücadele ediyor. Hükümlü statüsünde olan Kahraman için hukuki süreç, CMK değil, Ceza İnfaz Kanunu’nun 16. maddesi kapsamında infazın ertelenmesi talebi üzerinden işliyor.
Ancak bu süreç, çok daha ağır bürokratik ve tıbbi eşiklere tabi. Ailesi, cezaevinde tedavinin aksadığını, MR randevularının geciktiğini ve D vitamini eksikliği gibi basit ama önemli unsurların dahi hastalığın seyrini olumsuz etkilediğini belirtiyor. Ayrıca, sevkler sırasında kelepçeli muayene gibi insan onurunu zedeleyen uygulamaların yaşandığı iddia ediliyor.
HUKUKİ STATÜ FARKI: "TUTUKLU" VE "HÜKÜMLÜ" AYRIMI NE KADAR ETKİLİ?
Bu iki vakada öne çıkan temel fark, hukuki statüden kaynaklanıyor. Henüz suçluluğu kesinleşmemiş bir kişi olan Murat Çalık, CMK kapsamında sağlık hakkı ve yaşam hakkı gerekçesiyle tahliye edilebilirken; cezası kesinleşmiş olan Tayfun Kahraman için Ceza İnfaz Kanunu, yalnızca "hayati tehlike" veya "tek başına yaşamını sürdürememe" gibi çok daha dar yorumlanan kriterlere dayanarak infaz erteleme imkânı tanıyor.
Adli Tıp Kurumu’nun bu kararlardaki belirleyici rolü, insan hakları savunucuları tarafından uzun süredir eleştiri konusu. “Toplum güvenliği” gibi yoruma açık ifadelerin, tıbbi değerlendirmelerin önüne geçtiği durumlar da sürecin şeffaflığına gölge düşürüyor.
CEZAEVİNDEKİ SAĞLIK SORUNLARI: KİŞİSEL DRAMLARIN ÖTESİNDE SİSTEMSEL BİR ALARM
Murat Çalık’ın akut sağlık krizi ve Tayfun Kahraman’ın kronik hastalıkla verdiği mücadele, Türk cezaevi sisteminin insancıl hukuk ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu olduğunu sorgulatan önemli örnekler olarak öne çıkıyor. Sistem, ani krizlere daha hızlı yanıt verebilirken, kronik sağlık sorunlarında aynı duyarlılığı göstermekte zorlanıyor.
Her iki vaka, yalnızca kamuoyunca bilinen isimler olmaları nedeniyle değil, aynı zamanda cezaevlerindeki binlerce hasta mahpusun karşılaştığı yapısal sorunlara ışık tutmaları açısından da önem taşıyor. Mevzuattaki haklar ile uygulamadaki pratik arasındaki fark, zaman zaman bir yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiyi belirleyebiliyor.
HASTA MAHPUSLARIN SAYISI
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 7 Nisan 2025 tarihli ‘Hasta Mahpuslar Rapor’unda’ yayınlanan rakamlar şöyle: