YAZDAN KAYA

Modern toplumda iletişim araçları ile siyasi iktidar arasındaki iç içe geçmiş ilişki, demokrasinin temel çelişkilerinden birini ortaya koyuyor. İletişimin ve siyasetin "efendileri", aynı süreç içinde birbirini besleyerek, gerçekliğin yerini göz boyayan bir dünya görüşüne bıraktığı bir düzen inşa ediyor.

Bu düzende, görünüşlere duyulan güvensizlik kaçınılmaz hale gelirken, demokrasinin şüphe üzerine kurulu bir sistemle ayakta tutulamayacağı açıkça görülüyor. Zira vatandaşın "izleyiciye" dönüşmesi, siyasetin derinlikten uzak bir gösteriye indirgenmesine yol açıyor.

Medya çağı, ideolojilerin simülasyona yenik düştüğü, kamusal duyarlılıkların manipülasyonla bastırıldığı bir krize işaret ediyor. Bu krizden çıkış, ancak gerçek mevcudiyete dayalı, meydan okumaların samimiyetle tartışıldığı yeni bir siyasi sözleşmeyle mümkün olabilir.

Ne var ki günümüzde siyasal hayat, ekranlar karşısında adeta felç olmuş durumda. Siyasetin performatif dilinin, dijital platformların hızına yenik düşmesi, demokrasinin "hastalığını" derinleştiriyor.

DİJİTAL İLETİŞİM VE SAĞ POPÜLİZM

Dijital İletişim ve Sağ Popülizmin yükselişi arasında rasyonel bir spektrum vardır.

"İletişim toplumu" kavramı, beraberinde kendi kuramcılarını da üretti. İnsanların "iletişim anaforuna" kapılması, dijital araçların sermaye ve sağ siyaset tarafından ustalıkla kullanılmasına zemin hazırladı. Özellikle ABD’deki başkanlık seçimlerinde teknoloji ve propagandanın bileşimi, Avrupa’daki aşırı sağ hareketler için bir model oluşturdu. Tarihsel olarak sağ radikalizm, iletişim araçlarıyla kurduğu bu simbiyotik ilişki sayesinde, popülizmi ve dijital iletişim araçlarını küresel bir rönesansa dönüştürdü.

Ardından da Kültür Endüstrisinin; Güce ciro edilmesinden kaynaklı, demokrasi beklentisinin yetersizliğinin ortaya koyduğu derin hayal kırıklığı...

Dijital iletişimin otuzuncu yılına yaklaşırken, teknolojinin demokrasiyi güçlendireceği yönündeki iyimser beklentilerin boşa çıktığı görülüyor. Dijital-Kültür Endüstrisinin, ucuz ve ulaşılabilinir olan estetiği ve gösteri mantığı, toplumsal muhalefetin dilini bile kuşatmış durumda. Statükoyu sorgulamayan, yalnızca "aşırı sağ karşıtlığı" üzerinden şekillenen eylemlerin de aynı tuzağa düşme riski bulunuyor. Zira sağın yükselişi, tam da bu argümanla statükosunu sürekli yenileme imkanıyla bir bir döngü yaratıyor ve güncelliğiyle kabul görüp, yıpranmıyor.

İMAMOĞLU'NUN HESABININ ASKIYA ALINMASI

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun X'te bulunan sosyal medya hesabının askıya alınması ve siyasi davalarla karşı karşıya kalması, medya-prodüksiyonun siyaseti nasıl şekillendirdiğinin somut bir örneğidir. Bu durum, "videosfer" çağının (görsel-işitsel iktidar) sözcükler üzerinden kitle tahakkümünü açıkça gösteriyor. Siyasetin, medya araçlarıyla yeniden üretilen bir gösteriye dönüşmesi, otoriter popülistlerin küresel iş birliğini kolaylaştırıyor. İmamoğlu’nun maruz kaldığı gadr, bu küresel dinamiklerin yerel düzeyde tezahür etmesidir.

Peki çözüm mümkün mü?

Tek kutuplu medya dilinin tekelinin reddi ve bölgesel ittifaklar ile elbette!

Geleceğin siyaseti, görünür olanın arkasına saklanan gerçeklikle mücadele etmek zorunda. Tek dilli-tek kutuplu medya tekellerine karşı, bölgesel dayanışma ağları ve farklılıkları barındıran çok perspektifli platformlar, demokratik direnişin anahtarı olabilir. Popülist otokratların aksine, kamusal iletişimin özgürleştirici potansiyelini keşfetmek, ancak yerel dinamiklerle küresel farkındalığı harmanlayan bir stratejiyle mümkün.

Sonuç: İktidarın ve iletişim dilinin efendilerinin belirlediği statükoyu aşmaktır!

ANALİZ I Selçuk Geçer dolar tahminini güncelledi!
ANALİZ I Selçuk Geçer dolar tahminini güncelledi!
İçeriği Görüntüle

Demokrasinin krizi, iletişim araçlarının dönüştürücü gücünü araçsallaştırmak yerine, onu yeniden tanımlamakla aşılabilir. Bunun için, siyasetin görünür olanın gizlenmesine müdahale ederek, bunu sokaktan gelen sese ve görüntüye dönüştürmesi gereklidir.