ABD Başkanı Donald Trump, ikinci dönemine fırtına gibi başladı. Küresel dengeleri sarsan çıkışlarıyla Panama Kanalı, Kanada, göçmen politikaları ve Orta Doğu’da yeni krizlerin kapısını aralıyor. Trump, Çin’in kontrolünde olduğunu iddia ettiği Panama Kanalı’nı geri almakla tehdit ediyor, Kanada’nın ABD desteği olmadan ayakta kalamayacağını savunuyor ve Filistinlileri zorla göç ettirme planları yapıyor.
Bu açıklamalar, Trump’ın yalnızca iç politikayı değil, uluslararası sistemi de kökten değiştirmek istediğini gösteriyor. Küresel rekabetin en sert biçimde yaşandığı bir dönemde, Trump’ın başkanlığa dönüşü yeni bir belirsizlik dönemi yaratıyor.
PANAMA KANALI: YENİ BİR JEOPOLİTİK GERİLİMİN FİTİLİ Mİ?
Trump’ın Andrews Ortak Üssü'nde yaptığı açıklamalar, ABD’nin Çin’e karşı yeni bir cephe açtığını gösteriyor. "Panama Kanalı'nı ya geri alacağız ya da çok güçlü bir şey olacak." diyerek, ABD’nin bu kritik su yolunda yeniden söz sahibi olması gerektiğini savunuyor.
Panama Devlet Başkanı Jose Raul Mulino ise Trump’a sert bir yanıt verdi. "Panama Kanalı, Panama'nındır ve öyle kalacak." diyerek egemenlik vurgusu yaptı. Ancak ABD, Çin’in bölgedeki ekonomik nüfuzunu bahane ederek Panama üzerindeki baskısını artırmak istiyor.
Panama, ABD’ye düzensiz göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi için bir teklifte bulundu. Bu hamle, Panama'nın ABD ile Çin arasında denge kurmaya çalıştığını gösteriyor. Ancak Trump yönetiminin bu tür diplomatik çözümlere sıcak bakmadığı ve doğrudan müdahaleci bir çizgi izlediği ortada.
KANADA: TRUMP’IN HEDEFİNDEKİ "51. EYALET"
Trump’ın Kanada’yı hedef alması, ticaret savaşlarının bir parçası. "ABD’nin Kanada’yı sübvanse ettiğini ve bunun sona ermesi gerektiğini" söyleyen Trump, Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olması gerektiğini savunuyor.
Bu söylem, sadece ekonomik değil, Kanada’nın bağımsızlığına doğrudan meydan okuyan bir tehdit. Kanada Başbakanı henüz Trump’a doğrudan yanıt vermedi, ancak ABD’nin uyguladığı ek vergiler Kanada ekonomisini zorlamaya başladı.
ABD-Kanada ilişkileri son yıllarda ticaret anlaşmazlıkları nedeniyle gerilimliydi. Trump, NAFTA yerine getirdiği USMCA anlaşmasını da kendi lehine değiştirmişti. Şimdi ise ticaret savaşlarını daha da sertleştirerek Kanada’yı ABD’nin ekonomik politikalarına tamamen bağımlı hale getirmek istiyor.
TRUMP’IN ORTA DOĞU PLANI: FİLİSTİNLİLERİ SÜRGÜNE ZORLAMA GİRİŞİMİ
Trump’ın Orta Doğu politikaları, Netanyahu yönetimiyle tam bir uyum içinde. İsrail’e verilen destek artırılırken, Filistinlilerin zorla göç ettirilmesi önerisi gündeme getirildi.
Ürdün Kralı II. Abdullah’a bizzat telefon açarak Gazze’deki Filistinlilerin Ürdün’e göç ettirilmesi gerektiğini söyledi. Mısır’a da benzer bir talepte bulundu. Ancak böylesi bir girişim, bölgede büyük bir insani ve siyasi krize yol açabilir.
Trump’ın yeni BM Büyükelçisi Elise Stefanik, Batı Şeria’nın İsrail’e ait olduğunu açıkladı. Orta Doğu Özel Temsilcisi Witkoff ise Filistinlilerin Endonezya’ya gönderilmesi gerektiğini savundu. Bu açıklamalar, Trump yönetiminin Orta Doğu’yu tamamen İsrail ekseninde dizayn etmek istediğini gösteriyor.
Biden yönetimi bile Trump’ın aşırı İsrail yanlısı politikalarını dengelemeye çalışırken, Trump’ın sertleşen çizgisi bölgedeki tansiyonu yükseltiyor. İsrail’de aşırı sağcıların istediği her şeyi veren Trump, ABD’yi Orta Doğu’da yeni çatışmalara sürüklüyor.
GÖÇMENLER ÜZERİNDEKİ BASKI: KOLOMBİYA ÖRNEĞİ
Trump’ın sert göç politikaları da hızla uygulanmaya başladı. ABD’deki 11 milyon kaçak göçmenin ülkelerine gönderileceğini duyurdu. İlk hamle, Kolombiya’dan gelen 1200 kaçak göçmenin sınır dışı edilmesi oldu.
Kolombiya hükümeti, uçaklara iniş izni vermeyerek Trump’a meydan okudu. Ancak Trump, Kolombiya’dan ithal edilen ürünlere yüzde 25 ek vergi koyarak karşılık verdi. Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro birkaç saat direndi ancak sonunda geri adım attı. Trump, ekonomik tehditleriyle Kolombiya hükümetini dize getirdi.
Bu olay, ABD’de yaşayan göçmenler için büyük bir uyarı niteliğinde. Trump’ın ikinci dönemi, sınır dışı operasyonlarının artacağı ve göçmenlerin daha fazla baskı göreceği bir dönem olacak.
TRUMP’IN STRATEJİSİ: KAOS ÜZERİNDEN GÜÇ OYUNU
Trump’ın ikinci dönemi, ABD’nin küresel gücünü korumak adına kaotik ve saldırgan politikalar izleyeceğini gösteriyor. Panama Kanalı’na yönelik tehdidi, Kanada’ya meydan okuması, Kolombiya ve Orta Doğu’daki hamleleri Trump’ın küresel düzeni değiştirmeye yönelik bir ajandası olduğunu gösteriyor.
Ancak bu politikaların uzun vadede ABD’nin müttefikleriyle ilişkilerini zora sokacağı kesin. Avrupa, Trump’ın politikalarına karşı önlemler almaya başladı. AB, ABD’nin küresel ekonomi üzerindeki baskısını dengelemek için yeni ticari ve savunma politikaları geliştirmeye çalışıyor.
Trump’ın başlattığı ticaret savaşları, ABD’nin küresel liderliğini zora sokabilir. Çin ve Rusya gibi rakip güçler, ABD’nin agresif politikalarını kendi nüfuzlarını genişletmek için bir fırsat olarak görüyor.
Sonuç olarak, Trump küresel dengeleri yeniden şekillendirmeye çalışıyor ancak bu süreç sert krizler ve büyük gerilimler yaratıyor. Önümüzdeki yıllar, Trump’ın politikalarının dünya üzerindeki etkilerini belirleyecek en kritik dönemlerden biri olacak.