HABER ANALİZ: OĞUZ BAKIR

ABD Başkanı Donald Trump'ın medya ile olan kavgası, Amerikan siyasi tarihinde benzeri görülmemiş bir çatışma olarak görülmektedir. Bu savaş, Trump'ın kişisel öfkesiyle değil, bilinçli bir stratejiyle şekillendi. İlk kez 2015’te başkanlık adaylığını açıklarken başlayan bu mücadele, sadece bir söylem değil, bir yönetim pratiği, bir seçim taktiği, hatta bir ideolojik aparat haline geldi.

Trump, medya düşmanlığını popülist tabanını konsolide etmek, kendisine yönelik eleştirileri bastırmak ve kamusal bilgi alanını kontrol etmek için kullandı. Bu amaçla “yalan haber” (fake news) ve “halkın düşmanı” gibi ifadeleri sistemli biçimde devreye soktu. 2016’dan itibaren CNN, New York Times, Washington Post gibi önde gelen medya kuruluşlarını itibarsızlaştırmak için hem sözlü saldırılarda bulundu hem de kurumsal baskılarla bu medyaları hedef aldı.

Yıllara Göre Medya ile Gerilim Kronolojisi:

  • 2015
    - Haziran ayında adaylığını açıklarken, medya mensuplarına yönelik alaycı söylemler kullandı.
  • 2016
    -Washington Post’un kampanya haberine sinirlenerek gazetenin akreditasyonunu iptal etti. Marty Baron bu kararı "özgür basını reddetmek" olarak yorumladı.
    -Politico, BuzzFeed ve Huffington Post gibi kuruluşları mitinglerden men etti.
    -"Fake News" ifadesini ilk kez 10 Aralık’ta kullandı.
  • 2017
    -Ocak: CNN muhabiri Jim Acosta’yı “Yalan haber” ilan etti; sorusunu reddetti.
    -Şubat: “@nytimes, @NBCNews, @ABC, @CBS, @CNN – Amerikan halkının düşmanı” tweet’i attı.
    -Nisan: CBS’in Face the Nation sunucusuna “Deface the Nation” (Ulusu Karalama) dedi.
    -NBC’nin yayın lisanslarının iptal edilmesi gerektiğini savundu.

2017’de ilk sayılabilecek kritik değerlendirmelere de bakacak olursak; The New York Times’tan Paul Farhi’nin haberinde; 24 Şubat 2017’de Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, CNN, The New York Times, Politico ve BBC gibi medya kuruluşlarını kapalı basın toplantısından dışladı. Sadece Trump yanlısı bazı yayınlara ve birkaç ana akım kuruluşa izin verildi. Associated Press ve Time, bu kararı protesto ederek toplantıya katılmadı. Uygulama, basın özgürlüğüne darbe olarak yorumlandı.

Her İnsan Bir Metin
Her İnsan Bir Metin
İçeriği Görüntüle
  • 2018
    -Jim Acosta’nın Beyaz Saray basın kartı iptal edildi. CNN dava açtı ve kazandı.
    -NBC muhabiri Katy Tur’a mitinglerde hakaret etti.
    -MSNBC sunucusu Mika Brzezinski’ye kişisel saldırılarda bulundu. “Yüzünde yüz gerdirme kanı vardı” dedi.

  • 2019
    -Washington Post muhabirine “yalancı” dedi; Post’un Jeff Bezos bağlantısını hedef aldı.
  • 2020
    -Seçim kampanyasında medya, “hileyi örtmeye çalışan çete” olarak tanımlandı.
    -Fox News’e bile sırt çevirdi, Newsmax ve OANN’i önerdi.
    -6 Ocak konuşmasında medyayı “en büyük düşman” ilan etti.
  • 2021
    -6 Ocak Kongre baskınında gazetecilere fiziksel saldırılar oldu.
    -Twitter hesabı kapatıldı; Facebook ve YouTube da engelledi.
  • 2022
    -Truth Social’ı kurarak medya söylemini bu platforma taşıdı.
  • 2023–2024
    -CNN ve NBC’nin İran haberlerini “yalan haber” diyerek hedef aldı.
    -Fox News sunucularına bile hakaret etti.
    -Pensilvanya mitinginde “Bana suikast girişiminde bulunacak biri varsa önce şu yalan haber yığınına sıkmalı” dedi.
  • 2025
    -Associated Press basın havuzundan çıkarıldı.
    -NPR ve PBS’in fonlarını kesen başkanlık kararnamesi yayınladı.
    -Project 2025 planıyla medya kurumlarını yapısal olarak hedef aldı.
    - Halihazırda son gelişmeye de bakacak olursak; Donald Trump, Amerikan ordusunun İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırının etkisiz kaldığı yönündeki haberleri sert dille eleştirdi.

    Truth Social hesabından yaptığı paylaşımda, CNN’i “yalan haber kanalı CNN” ve New York Times’ı “başarısız NY Times” olarak niteleyerek iki medya kuruluşunu “birlik olarak tarihin en başarılı askeri operasyonlarından birini etkisiz göstermek”le suçladı.


Bu söylem sadece retorik değildi. Trump, Başkanlık gücünü kullanarak kamu yayınlarının fonlarını kesmeye çalıştı, Federal İletişim Kurulu (FCC) üzerinden medya organlarına yönelik soruşturmalar başlattı. Associated Press, Beyaz Saray basın havuzundan çıkarıldı. 2025’te yeniden Başkan olduğunda ise bu stratejiyi daha kurumsal hale getirerek, Project 2025 adlı muhafazakâr yönetim planına uygun adımlar attı.

KENDİNE ALTERNATİF MEDYA YARATMAK İSTİYOR

"Yalan haber" ifadesi, artık beğenilmeyen her tür bilgiyi diskalifiye etmenin bir aracı haline gelmişti. Trump’ın bu kavramı, eleştirel haberciliği itibarsızlaştırmak ve sadece kendi gerçekliğini dikte etmek için kullandığı açıkça görüldü. Bu stratejinin amacı, objektif bilgi alanını çökertmek ve kendi takipçileri için alternatif bir medya evreni yaratmaktı.

Trump’ın medya düşmanlığı sadece ABD içinde değil, uluslararası ölçekte de etkili oldu. RSF ve CPJ gibi basın özgürlüğü kuruluşları, Trump’ın söyleminin sahadaki gazetecilere yönelik tehditleri artırdığını raporladı. Trump’ın ifadeleri, otoriter rejimlerde medya baskılarını meşrulaştırıcı bir örnek olarak kullanılmaya başlandı.
Bu savaş, aynı zamanda bir medya stratejisi olarak da başarılıydı. Trump, kendisine muhalif haberleri “düşman saldırısı” gibi göstererek, kitleleri mobilize etti. Truth Social gibi platformlar aracılığıyla kendi yankı odasını kurdu. Joe Rogan, Nelk Boys gibi etkileyicilerle kurduğu doğrudan iletişim, medya denetimini devre dışı bıraktı.

Sonuç olarak Trump’ın medya ile savaşı, bireysel bir tartışmadan ibaret değil; modern demokraside basının rolüne karşı yöneltilmiş yapısal bir saldırıydı. Bu savaşın kalıcı izleri, sadece gazetecilerin değil, Amerikan demokrasisinin bütün kurumlarının üzerinde durmaya devam ediyor.
Trump’ın medya karşıtı kampanyası, medya etiğini, kamuoyunun haber alma hakkını ve gazeteciliğin meşruiyetini hedef alarak, basının bekçilik görevini zayıflatmayı amaçladı. Bu durum, gelecekte iktidara gelecek liderler için tehlikeli bir emsal oluşturuyor. Çünkü medya düşmanlığının normalleştiği bir siyasi iklimde, hakikat sadece güçlü olanın tanımıyla var olabilir. Ve bu, demokrasinin çöküşüdür.