Türkiye Cumhuriyeti Meclis Başkanı’nın bu zulmü onaylaması kabul edilemez. Bu ilkel bir mezhepçiliktir. Suçu ve suçluyu övmektir, bölücülüktür.

Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi işbirliği, zulüm ve katliam ittifakıdır. Anadolu'da 511 yıl önce yaşanan büyük Alevi Türkmen kırımının suç ortaklığıdır. Bu bir Türk-Kürt ittifakı değil, Osmanlı hanedanı ile Şafi yobazlığının Sünnilik üzerinden mezhepçi işbirliğidir. Türkiye Cumhuriyeti Meclis Başkanı’nın bu zulmü onaylaması kabul edilemez. Bu ilkel bir mezhepçiliktir. Suçu ve suçluyu övmektir, bölücülüktür.

Şah İsmail, sadece Safevi Devleti'nin kurucusu ve Şahı değil, bir Alevi-Türkmen ulusu ve şairidir. Anadolu'da bir Şah İsmail zulmü yoktur. Bu büyük bir yalan ve tarihsel çarpıtmadır. Çünkü Anadolu'da hiçbir zaman Safevi istilası yaşanmadığı gibi, sivil halka yönelik en küçük bir şiddet uygulaması yoktur. Tam tersi söz konusudur. Anadolu, Yavuz'un Osmanlı zulmü ve mezhepçi katliamları ile onlarca yıl inlemiştir. Türkmen Alevi katliamı, Anadolu'yu o dönemde, Selçuklulardan beri "asi" kabul edilen Oğuz Türklerinden arındırma çabasıdır. Sadece bir mezhepçi katliam değil, etnik bir temizlik girişimidir. Nedeni açıktır; Yavuz ile birlikte Osmanlı Hanedanlığı ve devletinin, kendi kurucu unsuru olan Türklülkten kopuş ve Arap kültürünün etkisine giriş süreci derinleşmiştir. Sünni İslam resmi inanç haline getirilmiştir. Anadolu'daki Celali ayaklanmalarının nedeni de işte bu Araplaşma ve Sünnileşme sürecine, Saray’ın halktan kopuşuna karşı itirazdır.

Safevi Devleti Farsi değil, bir Türk devletidir. Resmi dil, yani Saray’ın ve devletin dili Türkçedir. Yaklaşık 250 yıl yaşayan Safevi Devleti’nin bütün yazışmaları, arşiv kaydı ve resmi görüşme dili Türkçedir. Bu yanıyla Osmanlı'dan daha fazla Türk olduğu açıktır. Osmanlı Devleti’nin resmi dili Türkçe değil, karma, eklektik (Arapça-Farsça karması) ve dolayısıyla uyduruk bir dildir. Şah İsmail, "Şah Hatayi" mahlası ile Türkçe şiirler yazmıştır. Alevi Türkmen geleneğinin 7 Ulu Ozan’ından biri kabul edilir. Bu yanıyla Yunus Emre'den sonra en önemli Türk Alevi Şairi sayılır. Şiirleri bugün bile çalınıp söylenir. TRT repertuvarında bile hâlâ vardır. Şiirlerinin toplandığı Divan’ı Türkçedir ve günümüzde tümüyle anlaşılır durumdadır. Yavuz da şairdir ancak Divan'ı Farsçadır. Hiçbir şiiri tercüme edilmeden anlaşılamaz.

KIRIMA DÖNÜŞTÜ

Safevi Devleti Türk-Alevi kimlikli idi. Osmanlı ile bölgede girişilen egemenlik ve hegemonya mücadelesinde, Anadolu'da Osmanlı baskısı, sömürüsü ve zulmüne karşı Alevi Oğuz/Türkmen halkı ve boyları/aşiretleri tarafından bir kurtarıcı gibi görülmüştür. Pir Sultan ve diğer ozanların şiirlerinde ulaşmayı istedikleri "şah" Safevi Şahı İsmail'dir.

Bugünkü Azerbaycan Devleti ile Güney Azerbaycan (İran Azeri Türkleri) halkı kendi köklerini öncelikle Safevi Devleti'ne ve Şah İsmail'e dayandırırlar. Bakü kent meydanlarındaki Şah Hatayi (İsmail) heykellerinin nedeni budur.

Anadolu Türkmen halkının Şah İsmail'i bir kurtarıcı gibi görüp, onu desteklemesi üzerine Yavuz Sultan Selim, Bir Kürt şeyhi olan Bitlisli İdris'ten fetva alarak bölgenin, özellikle Güneydoğu Anadolu'da yaşayan ve büyük çoğunluğu tutucu bir Sünni mezhebi olan Şafi inancındaki Kürtlerin desteğini almak istemiştir. Osmanlı Şeyhülislamlığı’na getirilen İdrisi Bitlisi, "Alevi Türkmen halkının canları, malları, kadınları ve kızları helaldir" diye fetva vermiştir. Bu fetvaya da dayanarak zaten devam eden zulüm, Anadolu'da bir Alevi katliamı halini almıştır. Safevi ve Osmanlı orduları arasında 1514 yılında Çaldıran'da yapılan savaşı Yavuz'un kazanması üzerine bu katliam büyük bir kırıma dönüşmüştür.

Yavuz Selim ile İdrisi Bitlisi arasındaki İttifak, bir Türk-Kürt kardeşliği ya da işbirliğini değil, büyük bir tarihsel mezhepçi katliamın, etkileri yüz yıllarca sürecek bir zulüm ve korkunun suç ortaklığıdır. Birçok Kürt aşireti bu katliamlarda rol oynasa da bu kırıma bir Türk-Kürt kavgası demek de doğru değildir. Bu gerici ve mezhepçi bir katliam ortaklığıdır. Numan Kurtulmuş, bu çıkışıyla, Şafi mezhebinin aşırı tutucu niteliğini de hesaba katarak büyük çoğunluğu Sünni Şafi olan Kürt kardeşlerimizi kendi siyasal İslamcı blokuna çekmeye çalışıyor. Ancak hesaba katmadığı bir gerçek var, Türkiye'de uzun süredir yaşanan Kürt aydınlanması ve rönesansı. Bu nedenle Kürtlerin büyük çoğunluğu bu gerici ayartma girişimine gelmeyecektir.

ÖZÜR DİLEMELİDİR

Diğer taraftan; Numan Kurtulmuş'un bu mezhepçi çıkışında, Suriye'den sonra İran'a yönelik emperyalist müdahale hesaplarının da bir etkisinin olduğunu düşünmek lazım. Kurtulmuş, Şah İsmail'i bir Farsi-İran sultanı gibi sunmaya çalışıyor. Oysa tarihi gerçek, yukarıda da anlattığım gibi tam tersidir. Böylece, İran ile Türkiye arasında bir mezhep sorunu olduğunu, tarihsel bir düşmanlık olduğunu ima ediyor. Güney Azerbaycan'daki (diğer bir ifade ile Kuzey İran'daki) Alevi Türklerin büyük bölümü zamanla -inançsal yakınlığın da etkisiyle- Şiileşti, dolayısıyla Şah İsmail soyunun da Şii olduğunu, Sünni Türk ve Kürtlerin doğal müttefiki sayıldığını söylemeye çalışıyor.

ABD ve NATO'nun İran'a yönelik operasyon hesapları için bir zemin yaratılmak istendiğini, yeni bir kirli savaş için uygun bir ideolojik- dinsel atmosfer oluşturmayı hesapladıklarını söyleyebiliriz. Numan Kurtulmuş'un bu mezhepçi ve emperyalizmin bölgesel hesaplarına hizmet eden çıkışına karşı esaslı bir mücadele yürütülmelidir. Kurtulmuş derhal özür dilemeli ve sözlerini geri almalıdır. Özellikle demokratik mücadele içinde yer alan Kürt kardeşlerimizin bu itirazı yükseltmesi büyük önem taşımaktadır.

NOT: 21 Mayıs 2025 tarihli BirGün gazetesinden alınmıştır.