Suriye’de BAAS iktidarına karşı verilen 13 yıllık savaşı emperyalizm ve gericilik kazandı. Emperyalist ve gerici güçler Suriye de darbe yaptı.  2011 Yılında başlatılan ve Dünyanın değişik ülkelerinden taşınan cihatçı terör grupları tarafından yapılan saldırılarla başlatılan savaş, emperyalist ve işbirlikçi devletlerin istihbarat servislerinin de katılımıyla yıllarca sürdü. Suriye devleti sınırlı olanakları ile ve ittifak yaptığı ülkelerin katkılarıyla uzunca süre bu saldırıları püskürterek, hâkimiyetini sürdürmeyi bildi.

Amerika emperyalizminin, İsrail Siyonizm’i ile AKP İktidarının ve gerici Arap ülkelerinin hedefine koyduğu Suriye’de BAAS partisi iktidarının vardı. Ortadoğu dengesi açısından stratejik bir halkayı oluşturan ve direniş ekseninin önemli bir unsuru olan Suriye devleti 1972 yılından itibaren BAAS ideolojisi ile yönetilmekteydi. BAAS partisi yıkılan Sovyetler Birliğinden pek çok yasayı alarak kendi ülkesine uyarlamış ve hedefini sosyalizm olarak koymuştu.

Pratikte uygulanmasında pek çok sıkıntılar yaşansa bile bu uygulamalar Suriye halkının laik ve sosyal devlet yapısını var etmiştir. Suriye Arap ülkeleri içerisinde en Laik ülke idi. Farklı din ve inançta olan insanlar, farklı etnik yapıda olan insanlar eşit yurttaş olarak yaşamlarını sürdürürlerdi. Camiinin yanında kilise vardı, kilisenin yanında Aleviler için kutsal kabul edilen bir ziyaret.. Pazar günleri Hristiyanlar için tatil günüydü, Müslümanlar Cuma günü yaparlardı tatillerini.

Örneğin Suriye Anayasasında Halk meclisinin yanı Parlamentonun yüzde 50’si işçi ve köylü temsilcilerinden oluşacaktır maddesi vardı.. Oluşturulan İşçi ve Köylü birlikleri temsilcilerinin meclise bir seçimle aday yapar ve yollarlardı. Sovyetler Birliğinde ki Kolhoz ve Sovhoz aynen burada da bir biçimde oluşturularak etkin kılınmaya çalışılmıştı: Öğrenci birlikleri, gençlik birlikleri, memur birlikleri gibi örgütlenmelerde devlette önemli yapılanmalardı.

Ayrıca özel sektörde 30 işçiden fazla çalıştırmak yasaktı. Büyük ölçekli üretimleri yalnızca devlet yapmaktaydı. Bu yasal çerçeve ile tekelleşmenin önü alınarak kapitalizmin gelişimi sınırlandırılmış oluyordu.

Un ve Şeker gibi temek gıda maddesi kabul edilen kimi maddelerin satışını devler Sübvanse ederek çok ucuz fiyata halka ulaşmasını sağlar ve kaçakçılığına da çok ağır cezalar uygulardı.

Mazot çok ucuz fiyata satılır ve yalnızca tarımda, toplu taşımada kullanılmasına izin verilirdi. Örneğin benzin 50 Suriye lirası iken mazot 20 Suriye lirasına satılırdı. Binek araba olarak dizel arabanın satışı yasaktı. Ancak yabacıların dizel araç ile ülkeye gelmelerine izin verilir ve bu araçlardan da fark alınırdı.

Halktan elektrik ve su parası yok denecek kadar az alınır ve kimsenin suyunun kesildiğine tanık olunmazdı.

Devletin Laik yapısı çok önemliydi. Devletin tüm örgütlenmelerinde bu ilke gözetilir buna göre oluşturulması sağlanırdı. Nüfusun yüze 80’e yakın kısmı Sünni olan Suriye’de ordunun da yüzde 80’lik kısmı Sünnilerden oluşurdu. 30 Bakanlığın 28 tanesi yine Sünnilerden oluşur, diğer ikisi ise bir bakanlık Alevilere bir bakalım Hristiyan inanca sahip kişilerden seçilirdi. Genel Kurmay başkanı ve savunma bakanı devamlı olarak Sünni kesimden seçilirdi. Daha da ötesi savunma Bakanlığı saldırısında ölen bakan Hasan Türkmani idi.  Yani hem Türk hem Sünni idi.

Sonra Suriye’de Vakıflar Genel Müdürlüğü diye bir örgütlenmesi vardı, aynı bizim Diyanet Başkanlığı gibiydi. Tamamen Sünni bir yapılanma idi ve tüm imamların maaşlar ve camilerin bakımları bu vakıflar müdürlüğü tarafından karşılanırdı. Yani devlet tarafından karşılanırdı. Türkiye’de ki Diyanet İşleri Başkanlığından hiçbir farkı yoktu. Aleviler ise kendi inanç yerlerinin giderlerini kendi olanakları ile karşılanırdı.

Yani mezhepsel açıdan bakıldığında Suriye’de bir Alevi iktidarı değil Sünni bir iktidar vardı. Devleti yönetin mekanizmanın aslı unsurları tamamen Sünni kesimden seçilir ve atanırdı. Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye kentine savaş sürecinde sadece bir kez kısa süreliğine Alevi vali atanmış diğer zamanlar tüm valiler Sünni kesimden atanmıştır.

Suriye’de darbe yapan HTŞ denilen cihatçı Nusra cephesi sanki Suriye de Alevi iktidarı varmış gibi, tüm Alevileri hedefine koyarak, saldırı ve katliamlar yapmaktadır. Bunun nedeni Suriye’yi önceki dönemli Alevilerin yönetmesi değil, cihatçı katillerin beyinlerindeki yerleşik Alevi düşmanlığıdır. Suriye’de hiçbir zaman bir Alevi iktidarı olmamıştır.  BAAS partisinin üye yapısının yüzde 80’e varan çoğunluğunu da Sünni kesim oluşturmaktaydı.  Ayrıca Kürtlerde BAAS partisi içerisinde ciddi bir ağırlık oluşturmaktaydı. Suriye’de BAAS döneminde Aleviler sadece kendilerine saldırı olmadan yaşamışlardır. Tek kazanımları da bu olmuştur.

Suriye’de BAAS iktidarının bir yanlışı varsa bunun sorumlusu kesinlikle Alevi halkı değildir. Ki bir kez daha altını çizerek belirtmek gerek, Suriye’de BAAS iktidarı döneminde tek bir kişi sahi inançlarından dolayı öldürülmemiş, bir inanç katliamı yaşanmamıştır. Alevi halkı hedefe koyarak, tarihsel ve mezhepsel bir kin ile saldırılıyor.

BAAS iktidarının Sünni mezhebinden olan yöneticilerine hiçbir şey yapılmazken, sorgulamazken, tutuklamazken, sorumlu olarak görülmezken, sadece Alevi Askerlere ve yöneticilere dönük bu saldırılar, halkı sindirmeyi amaçlamaktadır.

30-35 cihatçı çete komutanların oylarıyla geçici Cumhurbaşkanı seçilen Colani, dünya kamuoyuna şirin görünme adına ciddi kitlesel katliamlar yapmıyor ancak birer, ikişer, üçer beşer gözaltı adı altında alınan Alevi insanların cesetleri kırsal alanlarda atılmış olarak bulunuyor. Bu bilinçli bir sindirme politikasıdır. Bu bir kitlesel kıyımın ön adımlarıdır.