Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu değildir. Türkiye’nin sorunudur. Bu tespit öncelikle yapılmalıdır. Karşılıklı iki tarafı olan bir sorundur. Bu da demektir ki, tek taraflı çözülemeyecek bir sorundur.

Yıllardır yaşayarak tartışıyoruz. Aslında tartıştığımızı sanıyoruz ama sadece öykünüyoruz. Tartışıyor gibi yapıp alışılageldik sözcükleri ardı ardına sıralıyoruz. 45 yılı aşkın bir sürecin sonunda sorunun adını koymayı başardık. Kürt sorunu. Adını koyduk ama kendisini inkâra, görmezden gelmeye devam ediyoruz. Hemen herkes yarım ağızla bir şeyler geveliyor.

Televizyon kanalları uzmandan geçilmez oldu. Meğerse herkes çözümü biliyormuş. Emekli Generaller, üniversitelerin Amfisi dolmayan akademisyenleri, kıytırık gazetelerin köşe yazarları herkes konuya bir biçimde dahil oldu.

Son dönemlerde artan şiddet, tartışmaların boyutunu ve milliyetçi dokusunu alevlendirdi. Eylemler arttıkça, çatışmalar yayıldıkça, yeni ölümler yaşandıkça daha bir keskinlikle sorun tartışılmaya, askeri taktikler ortalıkta uçuşmaya başladı.

Her sorun belli bir olgunluğa ulaştığında, gerçek anlamda çözüme yaklaşılmış olur. Sorun içselleşmeden, tarafların sorun karşısındaki pozisyonları netleşmeden, yaşamı etkileyen bir tıkanma yaşanmadan, çözümün oluşması veya açığa çıkması çok mümkün değildir.

45 yıldır süren ve yaklaşık 50 000 insanımızın yaşamına mal olan, ülkeyi yaşanmaz hale getiren, halklara acı çektiren Kürt sorunu, olgunlaşarak içselleşmiş ve artık çözüm kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Yaşamı tıkayan, birlikte yaşamı yaşama isteğini yıpratan, milliyetçi duyguları kabartan, halkları karşı karşıya getiren bu sorun, çözüm noktasına ulaşmıştır. Her sorun gibi uçlaştığı noktada, bir biçimde çözülecektir.

Çözüm için ilk adımda yapılması gereken, sorunun ve tarafların beklentilerinin doğru bir biçimde analiz edilmesidir.

Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu değildir. Türkiye’nin sorunudur. Bu tespit öncelikle yapılmalıdır. Karşılıklı iki tarafı olan bir sorundur. Bu da demektir ki, tek taraflı çözülemeyecek bir sorundur.

TÜRKİYE’DE YAŞAYAN KÜRTLER

Türkiye de yaşayan Kürt halkını kategorize ettiğimiz de;

* Sisteme entegre olanlar,

* Sistem dışına itilmiş olanlar

* Ve sistemden beslenenler olarak ayrıştırmak mümkündür.

Ağırlıklı olarak metropol kentlerde, diğer etnik yapıdan insanlarla yaşayan, sistemin bir halkasında yerleşik ve kalıcı bir yaşam olanağı edinen kesim, siyasal tercihlerini de bu eksende kullanmaktadırlar. Sistemle doğrudan çatışmaya girmeyen, komşusunun etnik kimliği ile çok fazla ilgili olmayan, kamuda veya metropol kentin yarattığı olanaklarda iş edinen bu Kürt nüfus, sınıfsal yapısına göre siyasal olarak biçimlenmektedir. Önemli bir kesimi muhafazakâr –İslami- ve merkeze yakın siyasal yapılar içerisinde yer alırken, diğer bir kesimi ise siyaseten daha muhalif yapılarda yer alırlar. Metropol kentlerde yaşayıp da, yerleşik bir yaşam olanağı yaratamamış veya sistemin ekonomik yıkımından kurtulamamış bir kesim ise geldiği yerelliğin ve etnik yapının siyasal ekseninde yer almaktadırlar.

Kürt kentlerinde yaşayan Kürt halkının önemli bir kısmı, PKK’nın eylemliliği ile kazandığı siyasal perspektifi doğru olarak kabul etmekte ve çözümü aynı siyasal iradenin etkinliğinde görmektedir. Bu kesim her geçen gün daha politize olarak süreçte aktif rol üstlenmektedir. PKK’nın silahlı gücü ve askeri eylemliliği bu kesimlerce meşru görülmekte ve bir çözüm yöntemi olarak algılanmaktadırlar. Burada yaşayan halkın siyasal iradesini ağırlıklı olarak PKK ve yanı siyasal eksendeki diğer yapılar temsil etmektedirler. Bunu açıkça görmek ve kabul etmek gerekmektedir. Bu bölgede yaşayan Kürt halkı, 45 yılı aşkın süredir devam eden şiddetten en fazla etkilenen, en fazla kayıp veren en fazla acı çeken ve yaptırma maruz kalan kesimdir. Bu anlamıyla daha dinamik, daha aktif ve daha radikal olarak süreçte yer almaktadırlar. Etnik bilinç anlamında daha belirgin olan bu bölge insanları, aynı zamanda çözümü en fazla isteyen kesimlerdir de… En yakınlarını bu şiddet ortamında kayıp etmiş bu insanlar sorunda öncelikli taraftır.

Sistemden beslenenler şiddet ortamının devamından yana olanlardır. Çatışma ortamı sürdükçe sistemden beslenmeye, siyasal ve ekonomik güçlerine, güç katmaya devam edeceklerdir. İktidar partilerinde görevler alıp, etnik kimliklerini inkar ederek, rant ilişkileri içerisinde yer almaktadırlar. İşbirlikçi ve rantiyecidirler. Bu anlamıyla da sorunda, iktidardan taraftırlar.

1989 sonrasında bayrağından orak çekiç amblemini çıkartarak kendisini Kürt hareketi olarak tanımlamış, silahlı mücadelesinin hedefini de özgür Kürdistan olarak belirlemiştir. Ancak 2000’li yıllarda ayrılma talebi yerine özgürlükçü demokratik cumhuriyet ve anayasal vatandaşlık talebini seslendirmeye başlamıştır. Ayrılıktan yana olmadığını her fırsatta belirterek, mücadelesinin amacının, Türkiye de yaşayan Kürt halkına anayasal vatandaşlık hakkının tanınması, bölgesel özerklik verilmesi, kültürel hakların tanınması olduğunu ifade etmiştir. Yani birlikte yaşam koşullarının sağlanması üzerine formüle ettiği taleplerinin yerine getirilmesini istemektedir

(Kuşkusuz bu noktaya gelinmesinde ki en önemli neden, uzun süren ve değişik evrelerden geçen silahlı eylemliliğin, Emperyalizmin içinde bulunduğumuz koşullarında istenilen anlamda başarı kazanamayacağını görülmesidir.)

ÖNCELİKLİ SORUN: ŞİDDET

Gelinen noktada Türk ve Kürt halkı arasında ki öncelikli sorun; Şiddettir. Kaynağını tarihten alan bu şiddet bir an önce durdurulmalı ve sorun siyasal olarak, demokratik zeminde çözülmelidir. Artık bu acıya son verilmelidir. Şiddetin dozu çözüm değildir. Sorunun tarihsel sürecinde, şiddetin her boyutu kullanılmış, acı ve gözyaşı dışında hiçbir sonuca ulaşılamadığı görülmüştür.

Sorunun tarafları var ise çözümün de tarafları vardır. Bu taraflar sorunun çözümü için demokratik zeminde yan yana gelmeli ve birlikte yaşam koşullarını oluşturmalıdır. Kürt sorunu Kürtlerin sorunu değildir. Kürt sorunu aynı zamanda bir Türk sorunudur. Bir demokrasi sorunudur. Hiç kimse kendini bu sorunun çözümü dışında tutamaz. Demokratik siyasal irade ile, demokratik zeminde, demokrasi güçlerinin aktif katılımıyla ancak çözülür.

Sorunun derinleşmesinde etken olan, kışkırtıcı olan, pek çok ölümün yaşanmasında provokatif davranan faşist yapılarla, gerici yapılarla demokratik nitelikli bir sorun çözülemez. Çözeceğiz diyenler, halkı kandırıp kendi ömürlerini uzatmak isteyenlerdir.

DEMOKRASİYİ İÇSELLEŞTİRMİŞ GÜÇLER ÇÖZEBİLİR

AKP ve MHP iktidarı asla bu sorunu çözemez. Halka karşı demokratik davranmayan, demokrasi güçlerini baskı ve yaptırımlarla etkisiz bırakmaya çalışan, yargıyı siyasallaştıran, Valilileri AKP il başkanlarını gibi kullanan, Anayasayı tanımayan faşist karakterde bir iktidarla Kürt sorunu çözülemez.

“Terörsüz Türkiye” söylemiyle, onlarca yıllık şiddetin uçlaşmasının etkin bir tarafı olan MHP ve AKP ile sorunun tanımında bile farklı düşünen DEM Parti’nin ya da Öcalan’ın, barış için kalıcı anlamda adım atmaları mümkün değildir. Tıpkı 2014’lü yıllarda başlayan ve çok kanlı biten “çözüm süreci” gibi bir sonuç olur.

Bir kez daha söyleyelim. Kürt sorunu demokratik bir sorundur ve ancak ve ancak demokrasiyi içselleştirmiş güçler tarafından çözülebilir. Demokratik, özgür bir ülkede birlikte yaşam koşullarını, hep birlikte yaratmalıyız.

Silahlar kesinlikle susmalı ve ölümler son bulmalıdır.