“Ağam beni kovirsen?” sorusunun cevabı “Kovmirem ula!” deyip ne ondurucu ne öldürücü bir tahakküm ile dayağa devam. “Yerli ve milli muhalefet” olana kadar dayak

16 Ekim 1981'de, 2533 sayılı kanun ile faaliyette bulunan bütün siyasi partiler kapatılmıştır.

Nisan 1983'te, 12 Eylül rejiminin Türk-İslam sentezini tahkim etmek üzere hazırladığı ve hâlen sadece basit değişikliklerle yürürlükte bulunan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun kabulüne kadar, 32 ay boyunca Türkiye'de siyasi parti olmamıştır.

Amaç, 12 Eylülün Türk-İslam sentezci gerici ideolojisini çıkarılan kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalarla tesis etmek. Kurulmasına müsaade edilen üç partiyle siyasal hayatı 12 Eylülcülerin kontrolünde tutmaktı. Oldu mu peki, olmadı. Paşaların kurduğu ve oy verilmesi için ikna propagandaları en fazla %23 oy alarak, seçime giren 3 parti arasında sonuncu bir MDP ile sonuçlandı. Paşalar silahla gücünü yetirdiklerini, sandıkta yenemedi.

Rejim yasakladı da ne oldu? Bugün 150'ye yakın parti var.

Rejim bir kalıba sokmaya çalıştı da ne oldu? Kalıba sığmayan onlarcası var.

Rejim kapatmayla tehdit etti de ne oldu? Biri kapatıldı, diğeri açıldı.

12 Eylül’den daha beter günlerdeyiz.

Lütfen kulaklarınızı kanatsın bu laf.

Evet, 12 Eylül’den daha beter.

Onlar açık açık kapatıyordu.

Şimdiki otoriter rejim, Kibar Feyzo filmindeki Maho Ağa gibi, faşo aynı da…

Ne kapattığı belli ne kapatmadığı.

“Ağam beni kovirsen?” sorusunun cevabı “Kovmirem ula!” deyip, ne ondurucu ne öldürücü bir tahakküm ile dayağa devam. “Yerli ve milli muhalefet” olana kadar dayak.

Size ne kadar haklı olduğumu şöyle anlatayım:

12 Eylül rejimi, yani 5 general, bu ülkede parlamentonun yetkisini gasp ederek tam 669 kanun çıkardı. Tek tek saydım. 2015 yılında sunduğum bir bildiri “Siyasal Alanın Güvenlikçi İnşasında 12 Eylül’ün Parlamentosuz Kanunları” idi. Tam da Sulh Ceza Mahkemelerinin hâkimliğe dönüştürüldüğü, Türkiye'de kolluk yetkisini artıran güvenlikçilik sürecinin başladığı dönemdi. Sunumu hazırlarken tespit ettiğim ve üzüldüğüm nokta şu ki, siyasal alanı inşa eden güvenlikçi yaklaşımın bütün kanunları ufak değişikliklerle uygulanıyor. Siyaseti asker kafasıyla tasarlayan Türk-İslam sentezci gerici anlayış, bir adam 30 sene, belki de ölene kadar genel başkan koltuğunda oturabilsin diye 2820 sayılı kanunu yaptı. Bu dinozorlar siyaseti dizayn etsin diye milletvekili listesinde tek yetkili olarak parti başkanlarını görevlendirdi.

“5 generalin yaptığı Anayasa” tabiri hiç inandırıcı değil.

5 generalin siyasi partiler kanunuyla parti başkanlığı koltuğunu terk etmeyenler, seçimlerde milletvekillerinin tek belirleyici gücünden vazgeçmeyenler, bugün “yeni anayasa” hikâyesi okuyor.

Sanki yeni anayasa olsa uyacaksınız ya…

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu (1983)

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu (1983)

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu (1983)

bu üç adet 5 general kanununu siyasal hayatımızın tam göbeğinde, büyük azı dişleri gibi dururken, yeni anayasa hikayesi üfürükten tayyaredir.

Sonuç şu ki, siyasal hayat öyle masada, kâğıt üzerinde dizayn edildiği gibi olmuyor.

Olmayacak da. Eli silahlı generallerin başaramadığını sizler hiç başaramayacaksınız. Paşalar silahla gücünü yetirdiklerini, sandıkta yenemedi. Sandıkta yenileceksiniz. Olan sadece toplumsal huzur ve barışa olacak, oluyor.

Kırıldık.