“Toplumsal vicdan, etnik kimlikleri hedef alan ‘kıro’ kavramının yerine, davranış temelli ve daha kapsayıcı ‘maganda’ ifadesini koyarak sembolik bir adalet düzeltmesi yapmıştır.”
Adam Smith Ulusların zenginliği kitabında o metafizik “Deus ex machina” gibi "Görünmez el" kavramınından bahsetmiş, bu ifade liberalizmin mottosu olmuştu. Ona göre piyasaları düzenleyen Tanrısal bir görünmeyen el vardı. Yani su yatağını buluyordu bu ifadeye göre (1)
Türk milliyetçiliği üzerine okumalar yapanlar bilecektir Osmanlı döneminde "Türk" köylü, kaba saba, cahil gibi olumsuz manalarda kullanılmaktaydı. Biliyorum, Osmanlı Türk değil miydi nereden çıktı bu diyebilirsiniz tabi ki ama Türkler o zamanlar anasırın bir unsuruydu sadece, öyle ayrıcalıklı falan da değildi hani.
O dönemlerde bizim şimdi düşündüğümüz anlamda bir millet düşüncesi yoktu, kavram daha çok dini gönderme anlamındaydı. Avrupalılar Türk derken sadece Türkleri değil onunla özdeşleştirdiği Müslümanlığı da kastediyorlardı. Bugün kullanıldığı anlamda millet ve milliyetçilik Hobsbawm'ın, Anderson'un ve başkalarının da dediği gibi 19 ve 20. yüzyıllar itibarıyla icat edilmiş, gelenekleri oluşturulmuş bir şeydi.
SARAYDAN İTİLEN TÜRKLER
Fatih ile birlikte devlet imparatorluk halini almış, diğer milletlere özellikle gayrimüslimlere kapılar açılmıştı. Saray harem sistemi de değişmiş, köklü ailelerden kız alma sistemi saltanata eş koşulmaması amacıyla kaldırılmıştı. Cariye sistemi de değişmiş tamamen savaş ganimetinden alınan kadınlar sistemi oluşmuştu. Bu yeni dönemin ilk kurbanı Çandarlı oldu, bir oldu bittiyle tasfiye olan bu köklü ailenin yerini Enderun'da yetişen geçmişi olmayan kişiler aldı. Çok popüler olduğu için söyleyeyim mesela Kanuni'nin İbrahim paşası bunlardan birisiydi. Müstekbirin -şu an Türkiye’de iktidar olan partinin yaptığı gibi- köklü kişileri yok edip yerine miladı kendileriyle başlatan minnettarlara ihtiyaç vardır kuşkusuz. Böylelikle örmek istedikleri majestik hale de kusursuz bir şekilde oluşuyordu.
Saray cihanşümul olma yoluna girmiş, Türk'ün boyutlarını kat kat aşmıştı. Ümmetin kılıcı olan Osmanlı için anasırın bir parçası olan Türk (2) sarayın dışında olduğu için de zorunlu olarak Arap-Fars edebiyatından da uzak kalmış giderek güvensiz bir millet olmuştu. İmparatorluk, "hasta adam" oldukça anasırın parçaları ayrışmış herkes kendi devletini kurmak telaşına düşmüştü. Bu grupların içinde milliyetçiliği en geç ortaya çıkan Türklerdi. Abdülhamit son dakikada İttihad-ı İslam bayrağına sarılsa da artık bunun için de çok geçtir. Yeni Osmanlılar sonra Jön Türkler, İttihad Terakki dönüşü olmayan bir yola girmek zorunda kalmıştır. Haksız bir şekilde İttihad ve Terakkicilerin macerası gibi değerlendirilen istemediğimiz bir savaşa sürüklenmek zorunda kaldık. Ekim devrimi sonrası açıklanan çarlık gizli belgelerinde görüldüğü gibi ne İttihatçıların ne de başka birinin bu savaşa girmeme şansı yoktur, savaş Osmanlı topraklarının paylaşılması üzerine yapılmaktadır zira (3).
ZORUNLU TÜRK MAJESTİĞİ
Atatürk kurduğu Cumhuriyetinde sürekli aşağılanan bu millete "Ne mutlu Türküm diyene" cümlesini bu yüzden ezberletti, zira o da biliyordu Türk deyince ne manaya geldiğini, kurduğu ulus devlette yaraların iyileştirilmesi gerekiyordu artık. O dönemlerde yaygın olan -dönemin yükselen ırkçılığının etkisiyle maksadı abartan kafatası araştırmalarını saymazsak- "Güneş dil teorisi", "Türk tarih tezi", "Sümer" ve "Mu” araştırmalarına bu açıdan bakıldığında daha anlaşılır hale gelmektedir yani.
"Kıro" (4) damgası ilk ne zaman çıkmıştır bilmiyorum ama hepimiz biliyoruz özellikle Doğu ve Güneydoğulu insanlara yönelik kullanıldığını.
Tarihi biliyoruz Cumhuriyetin ilanının ardından ayaklanmalar da bastırıldıktan sonra takrir-i sükûn (5) döneminin de etkisiyle Kürt hareketleri bir durgunluğa girmişti. 27 Mayıs ertesi 55’ler Sivas kampı (6) olayının da bu hareketler açısından tıpkı Diyarbakır cezaevi anlatısı gibi bir etkisi olduğu görülür. Sol hareketin içinden çıkan "DDKO" da kendi içinden PKK ve Rizgari gibi diğer Kürt hareketlerini ortaya çıkardı. Burada taban bulan hareket bir müddet sonra saldırılarına başladı. Zaman içinde bu kıro denilen insanların aslında başka bir etnisite olduğu fark edilmeye başlandığında kavramın kullanımı seyrekleşmeye başladı. Zira kim için neden söylendiği bilindiğinden yüksek perdeden tepkiler de artıyordu.
AMERİKAN KIROLARI
Amerika’da da bölgesel ve ırki göndermeleri işaret eden “Nigger”, “Redneck”, “White trash” (7) ve sair damgalamalar vardır. Redneck bizim kıro gibi sadece oradaki güneylilere söylenirken, White trash birazdan bizde de benzerini söyleyeceğim genel bir kıro yani magandadır. Görüldüğü gibi damga biraz daha demokratikleşmiş, bir davranış tarzını işaret eder olmuştu. White trash yemekleri hakkında programlar dahi yapılmış, Ernest Matthew Mickler kitap yayınlamıştır. (8)
Öyledir elbet kavramların tıpkı bilimsel kavramların işletim sürecinde gözlenmesi, sınanması gibi bu damganın da artık işlemediği görüldü, zira artık kullanımın hem meşruiyeti kalmamış hem de bayağı sağlam tepkiler oluşmaktaydı.
BİR KURTARICI OLARAK MAGANDA
Bu süreçte zaten kıro denilen şeyin içeriği ve çağrıştırdığı her neyse aslında her yerde bu türden insanların olduğu görüldü yani bir tipin anlatılması için herhangi bir şehir ya da bölgenin karışmasına gerek yoktu.
İşte tam bu sırada eski kullanımından daha kullanışlı, kapsayıcı diyebileceğimiz Amerika’daki White trash gibi herhangi bir bölgeye ya da etnik kimliğe gönderme yapmayan daha kapsayıcı "maganda" bir kurtarıcı gibi ortaya çıktı.
Her ne kadar siyaset bir kurum olarak toplumların gerisinden gelse de mâşeri vicdan, ortak sağduyu Adam Smith'in söylediği -ama hakiki bir- görünmez el gibi bir müdahale yapmış, bir etnik grubu tahkir, tezyif eden kavramı diğeriyle değiştirmiş, yeni günah keçisi en azından bir davranışla bağlantılandırılmıştır.
Buna da şükür hasılı, beteri öteye…
DİPNOT
1) Polanyi 1944’de yazdığı “Büyük dönüşüm” kitabında müdahaleden ari bir piyasa olmadığını gösterdi. Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm: Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri”, İstanbul, 2003. Andre Gunder Frank ve arkadaşları Şili darbesinin ardından görünmez olduğu söylenen elin nasıl bir balyoz olduğunu gösterdi. Rivera, Calderon vd. “Friedman Modeli Kıskacında Şili (1973-1981)” İstanbul, 1982
2) Kaynaklarda buna dair çok örnek olsa da Osmanlı siyasetname geleneğinin köşe taşlarından Koçi Bey’in yazdığı kafidir. “Her zümreye, adı geçen tarihten beri milleti ve mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk? Çingene, Tatar, Kürt, ecnebi, Lâz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yolkesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler katılıp, usul ve kaideler bozuldu. Kanun ve kaide kalktı”. “Koçi Bey Risalesi”, İstanbul, 1972, s. 43
3) E.E. Adamof “Sovyet Devlet Arşivi Gizli Belgelerinde Anadolu'nun Taksimi Planı” İstanbul, 1972
4) i. (Kürt. kuro “delikanlı) argo. Görgüsüz, kaba saba taşralı kimse: Lümpen kime denir? “Lümpen”, “maganda”, “kıro”, “kitsch”, “altkültür” ... Bir kavram kargaşası yaşanıyor bu konuda (Hilmi Yavuz). https://www.lugatim.com/s/k%C4%B1ro
5) İsmail Göldeş “Takrir-i Sükun Görüşmeleri” İstanbul, 2000
6) Nevzat Çiçek “Sivas Kampı: 27 Mayıs'ın Öteki Yüzü”, İstanbul, 2010
7) Fakir ve kötü eğitimli olduğu düşünülen beyaz insanlar için kullanılan saldırgan bir kelime. https://dictionary.cambridge.org/tr/s%C3%B6zl%C3%BCk/ingilizce/white-trash
8) Yazar Matthew Ernest Mickler tarafından başlatılan ‘The White Trash Cooking’ isimli programda yemek kitaplarından, işçi sınıfı olarak kategorilendirilen Güney beyaz kültüründen ve yemek kültüründen bahsedilmektedir. Bu programda, yemekleri hazırlayan ve tüketen insanlar hakkında izleyiciye farklı bir kişilik sunulmaktadır Yazarın aynı isimli kitabında ise köhne meyve tezgâhları, margarin ve konservelerin yerleştirildiği boyasız raflar, geleneksel ve sıra dışı yemek tarifleri aşırı kilolu ve dağınık insanlar ile ilişkilendirilmiştir. Fatma Koç, Esra Yaşar “Beyazlık teorisi ve yemek medyası. Martha Stewart örneği”, Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, 2023, s. 858-867