CHP kurultayında en zayıf halka olarak seçimi kazanan Özgür Özel ile bugüne gelen Özgür Özel arasında fark vardır.

Baştan söylemekte fayda var; bu analojiyi yaparken içinde bolca abartı olacağını belirtmem gerekiyor. Abartarak anlatmak isteğim, çubuğu fazlasıyla bükme çabam, konunun daha kolay anlaşılacağını düşündüğüm içindir.

Tarihe bakmak, ancak analitik olarak yapıldığı zaman bir anlam ifade etmektedir, gerisi magazindir ve bizim magazinle işimiz olmaz.

Marksist tarihsel materyalizmde belirli kanunlar vardır. Buna tarihin işleyiş yasaları diyebiliriz. Tarih yasa bulmaktır, yasalar uydurmaktır. Tarihin işleyiş yasaları –ki buna zorunluluk diyebiliriz– veya Engels’in deyimiyle tarihte zorun rolü diyebiliriz ve bu bize yeni yollar açacaktır. Öyle tarihi dönemler gelir ki en pısırıklar kahraman, en kahramanlar dönek olur. Tarihin hızlandığı yıllarda buna sıkça rastlanır.

Yine edebiyattan bir örnek vermek istiyorum. Vladimir Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı çok önemli bir eseri vardır ve bu kitap temel alınarak yazılmış olan, daha ünlü olanı da şudur: Campell’in, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. Bilindiği üzere neredeyse tüm film sektörü bu kitapta yazan izlek üzerinden senaryolarını oluşturur. Bunlar nelerdir çok kısaca bakmak gerekiyor.

a. Köyün başına bir bela gelir.

b. Köyde ün yapmış veya kahraman olması beklenen herkes bir deliğe siner.

c. Köyün en beklenmedik, en zayıf halkası öne çıkar ve kahramanlığa soyunur.

d. Sonra bir yolculuğa çıkılır ve bu beklenmeyen kahramanın yanında hep bir yardımcısı, arkadaşı olur. Zagor’un Çiko’su, Don Kişot’un Sancho Panza’sı gibi.

Neyse uzatmayalım, hikâye bu hiç kimse tarafından tahmin edilemeyen kahramanın çıktığı yolculukta başına gelenlerin anlatılması şeklinde gelişir. Mücadele, geri dönmeler, tam kazanacakken başka sıkıntıların çıkması vs. böyle devam eder gider. Ve en sonunda köyün en zayıf olanı bir kahramana dönüşür ve köyünü canavardan ve düşmandan kurtarır.

Bunu şunun için anlattım, kahramanlar bazen en olmadık yerden, en zayıf halkadan çıkar, en kahramanlar ise dönekliği seçerler.

Bir hatırlatma yapmak istiyorum. Yalçın Küçük’ün öğrencisi olduğumu hiç saklamadım, Yalçın Küçük’ün en önemli bulduğum kitaplarından birisinin de Gizli Tarih olduğunu hiç çekinmeden söyledim. Bugün hem o kitabı hatırlatmak hem de tarihe yeniden bakmanın ve tarihteki zorun rolü üzerinden bugünü anlamak ve özellikle Özgür Özel’in hikâyesini anlamak ve anlatmak istiyorum.

***

Anlatmak istediğim tarihin zoru bazen bazı insanları kahraman yapar ama bu kahramanlıklarda çevresel faktörler ve diğer itici güçler de çok önemlidir. Geçen yazıda belirttiğim gibi CHP kurultayında en zayıf halka olarak seçimi kazanan Özgür Özel ile bugüne gelen Özgür Özel arasında fark vardır. Bu fark tarihin zorlaması ve diğer itici güçler sayesinde olmuştur.

Sosyalistlere ve ilericilere düşen görev bu tarihi süreçte daha fazla itici güç olmalarıdır.

Cesur olmak, ideolojik olarak hazır olmak, tartışmak, fikirlere korkusuzca açık olmak, birleşme değil, eylemde birlik olmak.

Burada bahsedilen bir konuya daha açıklık getirmek gerekiyor. Eylemde birliktelik kısmında bazı tarihi hataları da tekrarlamamak gerekiyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman SDP’nin yaptığı hataya düşmemek gerekiyor ve daha yakın zamanlı bir örnek olarak İran’da Humeyni ile eylem birlikteliği yapan Tudeh’in hatalarını tekrarlamamak gerekmektedir.

Bir örnek daha verelim.

Kemalist ideoloji, gerçek anlamda “Kadro” hareketiyle birlikte oluşturulmuştur. Tartışmalı bir konu olduğunu biliyorum ama yeni tartışmalar her zaman iyidir. Buna şu eki yapmakta da hiçbir sakınca görmüyorum: Mustafa Kemal gerçek anlamda iktidarı İzmir suikastı davasından sonra elde etmiştir. Türkiye’de o vakte kadar hâlâ büyük bir İttihat Terakki etkisi mevcuttu. İzmir suikastı davasıyla birlikte bunların bir kısmı idam edilirken, geriye kalan kısmı da sessizliğe gömülmek zorunda bırakıldı. Bunlardan en önemli kişiliklerden biri de Kâzım Karabekir’di. Atatürk’ün ilk olarak İstanbul’a 1927 yılında gitmesini de bu noktadan okumakta fayda var. Bu ara bilgiyi de aktardıktan sonra “Kadro” hareketine dönebiliriz. “Kadro” hareketi öncülleri Burhan Belge, Şevket Süreyya Aydemir ve Vedat Nedim Tör’ü anabiliriz. Üçü de sosyalizme bulaşmış, Sovyet deneyimini yerinde yaşamış olanlarla birlikte, Kemalizm’in ana ideolojisini oluşturdular.

Buraya kadar güzel ancak, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, dünya yeniden şekillenirken, belki de tampon ülke modelinden vazgeçmek zorunda kalınıyor ve Truman Doktrini, Marshall yardımları vs. ile Türkiye yüzünü yeniden Batı’ya dönüyordu. Bu konuyla ilgili de kısa ve yine çok tartışmalı bir tezi ortaya atmak istiyorum. 2008 büyük finans krizinden sonra dünya yeniden başka türlü bir şekillenmeye başladı. Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin ekonomik ilerleyişi, Batı neoliberalizmin büyük bir krize sürüklenmesi yeni bir stratejiye geçilmesini gerektirdi. “Yeni Soğuk Savaş” stratejine geçiş diyebiliriz. Tartışmalıdır ve detaylı bir yazıyı hak etmektedir. Arada söylemek istediğim ise şudur: AKP 2008’den bu yana tampon devlet dış siyasetini uygulamaktadır. Her iki güç odağına da belirli mesafeler kullanarak (temelde direkt ABD blokunda olsa da) hem Avrupa Birliği’ne, hem Çin-Rusya blokuna belirli tampon bölge stratejisiyle kazanımlar elde etmektedir.

“Kadro” hareketini anma sebebim ise şudur: Şimdi sosyalist sol, CHP’ye dışarıdan böyle ideolojik bir katkı sunabilir mi? Bu mümkün ve gerekli mi?

Peki CHP nasıl bir yol izleyecek. TÜSİAD’a gönülden bağlı olan bir parti teşkilatından bahsediyoruz.

– Yeni kalkınmacı bir yol mu? Yoksa finans kapitale bağımlı mı kalacak?

– Dış siyaset ayağı nasıl olacak?

– Nasıl bir eğitim modeli izleyecek vs.

Dış siyaset konusuna bir miktar açıklık getirmek gerekmektedir.

Neoliberalizm doruk noktasına tek kutuplu dünya ile kavuştu. Çok kutuplu dünya her zaman için ezilen ulus devletlerin ve ezilen halkların çıkarınadır. Buna tarihte tanıklık etmiş bulunuyoruz. Üçüncü yol stratejisi, “Bağlantısızlar” hareketi vb. Ayrıca Batı’nın her zaman sosyalizm tehdidine karşı, içeride halklarına daha fazla sosyal haklar vermek zorunda kalması gibi.

Tek kutuplu dünya, yeni adıyla tekolokrasi, büyük şirketlerin çıkarından başka hiçbir şeye önem vermeyen bir düzendir. Ulus devletlerin parçalanmasında, etnisite çatışmalarında, zengin ile fakirin arasındaki farkın açılmasında hep bu tekolokrasi düzeni ve tek kutuplu dünya vardır.

Peki o zaman şu soruyu sorma zamanı gelmiştir.

CHP çok kutuplu bir dünya siyasetine ikna edilebilir mi?

Olmayacak duaya âmin demeye çalışmak olduğunu bilerek söylüyorum bunları. Peki CHP’yi buna zorlamak gerekmiyor mu?

Büyük resmi görmekten kaçınmak, bir kolaycılık, bir sığınma biçimidir.

Trump’a deli demek basitlik ve kaçmaktır.

AKP seçmenine yıllarca koyun demek bir basitlik, iş bilmezlik ve kaçıştır.

“19 Mart’la birlikte bunlar da iyice işi askıya aldı, ne yaptıklarını bilmiyorlar, hukuk nerede?” demek sadece işi basite almak demektir.

Sosyalistler ve ilericiler kendi güçlerinin farkında olmalıdır ve tarihe yön vermelidirler.

Bunun örneğini Özgür Özel üzerinden okuyabiliriz. Güçlü direnç, haklı ve arkasından itekleyen halk hareketi Özgür Özel’i devrimcileştirmiştir.

Peki nereye kadar?