Nebati'nin ekonomik anlayışlarını "epistemolojik kopuş" ile açıklaması Ortodoks yani geleneksel iktisada karşı Heretik bir alternatif çıkışa işaret ediyordu.
Önceki Maliye bakanı fazlasıyla humour fıtratıyla siyasi tarihimizde unutulmaz bir iz bıraktı. Hala onun üzerine şakalar yapılırken ekonomide yarattığı tahribat da bir karşı uyarı olarak hatırlatılıyor. Yalanı yok, AKP’nin o ofansif-düşman yaklaşımının yanında bakan “Kızgın kumlardan serin sulara” hissi yaratmadı da değil hani. Nebati'nin ekonomik anlayışlarını "epistemolojik kopuş" ile açıklaması Ortodoks yani konvansiyonel-geleneksel iktisada karşı Heretik bir alternatif çıkışa işaret ediyordu. Tamamdır, mavrasının üzerinden epey bir geçtiğine göre nedir bu epistemoloji, onun kopuşu nasıldır, tarihe gidelim bakalım.
Platon mağara alegorisini düşüncesinin merkezine koyduktan sonra bizim gördüğümüz mağaranın ötesini imleyerek düşüncesinin tuğlalarını örmeye başladı. Bizler burada bir gölgeler aleminde yaşıyorsak gölge olmayan bir yer vardı herhalde. Yani bütün her şeyin sureti buradaysa asılları da oradaydı. Yazıda İslami düşünceye ve öncesinde Gnostisizme, Yeni-Platonculuğa etki eden ve hatta "teodise" probleminin de ortaya çıktığı Demiurgesleri, Heyulaları es geçiyorum. Konu olursa başka bir yazıya artık.
ANTİK YUNAN'IN ÖLÜM VE SONRASI DÜŞÜNCESİ
Sicilya Mafya filmlerinde görürüz hani ölen kişinin gözünün üzerine bir para konur. Bu paranın ne için konulduğunu anlamak için antik Yunan'ın ölüm ve sonrası düşüncesine gitmek gerek.
Zeus babası zamanın tanrısı kronolojiye de ismini veren Kronos'a isyan edip onu ve panteonundaki diğer tanrıları tahtından indirir. Buradaki babaya isyan Freud'a ilham veren tarihsel kaynaklardan biridir de. Diğerini de söyleyeyim yeri gelmişken. O da Sophokles'in Tebai üçlemesine konu olan Oedipus'tur. Burayı hatırlatarak geçiyorum şimdilik. Zeus babası gibi yapmayıp iktidarını kardeşleriyle paylaşır yani bir çeşit meşruti monarşi söz konusudur artık. Zeus yeryüzünün, Poseidon denizlerin, Hades de yeraltının yani ölüler diyarının efendisi olur.
Ölü Hades'e gidecekken bir takım yolculuklar yapar. Kayıkçı ölüyü öncelikle Hades'in hemen girişinde yer alan bir müzik grubunun da adı olan nefret nehri Styx vb ırmaklardan geçirmelidir. Burası yaşamın bittiği ölümün başladığı ilk duraktır. İşte o para buralardan geçirmesi için kayıkçıya verilen bir çeşit rüşvettir. Peki para konulmazsa ne olur, Kayıkçı onu götürmez böylece çok korktukları çift başlı köpek olan Kerberos'un insafına kalırlar. Bir de bir çeşit Araf olan yerde sonsuza kadar lanetlenmiş gibi yeraltındaki hayatları sürer. Canavarlardan korku sadece antik Yunan'da değil Gılgamış destanında da vardır. Ölümsüzlüğü arayan Gılgameş aslında ölümden değil öte dünyadaki Kerberos türü şeylerden korkmaktadır.
Sophokles'in üçlemelerinden biri olan Antigone'nin hikayesi de budur. İç savaş sonucu ölen kardeşlerden birinin -bize çok aşina olan- dış güçlerden yardım aldığı (!) gerekçesiyle gömülmesini istemeyen amcaları tarafından ortalıkta bırakılması onun lanetlenmesine giden yolu açacaktır. Antigone kardeşinin bu durumunu kabullenemez amcası Kreon'un koyduğu yasaya yani nomos ve hatta namus kavramlarının kökeni olan nomoi'ye karşı gelir, törelere yani thesmoi'ye dayanarak kardeşinin cesedini kaçırır ve onu gömer. Araf'ta kalmak kötü bir şeydir zira.
Karşıya geçen insan artık Hades'in yanındadır. İşte Platon'un esas bilginin olduğunu söylediği yer burasıdır. Oradan dünyaya gelirken bilgileri unutması gerekir. Bu durumda Hades'in çıkış kapısı olan unutma ırmağından yani Lethe'den geçerek dünyaya gelir. İşte Platon'un kavramlarından birinin daha kökenini buluyoruz burada. Alethei'dır o da. A negatiflik veriyor, Lethe'nin yani unutmanın olmadığı Aletheia'ya yine yani hakikate bu şekilde varıyoruz anlayacağınız.
Unutmalı ki bu dünyada hayata sıfırdan başlasın. Geri giderken de bunun tersi Mnemosyne yani hatırlama ırmağından geçer, böylece oradaki işleri de kolaylaşır. Platon buna hatırlama manasına anamnesis der. İşte Sokrates'in "maieutike" yani doğurtma yöntemi de bunun üzerinedir. Bir çobanın bile bir şeyi bilebilmesi için ona sorularla yaklaşır. Çoban manasını bilemediği bir şekilde sorulara doğru cevap verir. Sokrates ona Lethe ırmağından geçerken unuttuğu bilgiyi hatırlatmaktadır yani.
Platon oranın bilgisine episteme, buradaki yani yanılgılar alemindeki bilgimize de doxa dedi. Günümüzde bir çok bilgi türü var. Meslek, hayat, gündelik hayat, sağduyu vb. İşte epistemolojiyi bunlardan ayıran bilimsel bir yönünün olması. Sistematik bir şekilde toplanması. Yani Platon'un öbür tarafta olduğunu söylediği bilgiyi bu tarafta kurma ülküsü. Ama burada öyle göndermeler, referanslar yok elbet düşünürümüze. Şunu da eklemeden geçmeyeyim. Neden biz Eflatun diyoruz büyük harfle filozofa, bir de isim olarak da koymuşluğumuz var hani. Araplarda "p" harfi yok böyle durumlarda ona yakın f ile seslendirme yapıyorlar. Yumuşatmak için de başına "elif" harfini koymuşlar olmuş size Eflatun. Platon kafidir sanıyorum, çok hızlı bir şekilde epistemolojik kopuşa geleyim.
CIA TARAFINDAN FONLANAN AVRUPA SOLCULARI
Avrupa solu altmışlardan itibaren analizlerinde klasik Marksizmin bunalımda olduğundan yola çıkarak ekonomik altyapının belirleyici olmasına karşı önemli itirazlar dile getirdiler. Bunları CIA da desteklemiyor değildi hani. Mesela "Parayı verdi düdüğü çaldı" kitabını okuyanlar burada efsane düşünürlerin -hadi iyi niyetli söyleyelim- nasıl CIA tarafından fonlanan vakıf ve derneklerden destek aldıklarını görmüştür mutlaka. Adamların haberi yok ne olmuş yani diyebilirsiniz elbet ama CIA'nın derdi o tarihlerde başa bela olan Stalinist Marksizmi ve onun yayılmacı politikalarını engellemekti. Yani Avrupa solunun entelektüel, felsefi yazıları Stalin'de cisimleşmiş "Tek ülkede sosyalizm" ile özetlenen ama Sovyet emperyalizmi olduğu görülen akımın önünü kesiyordu. Orwelller, Nobakovlar daha niceleri nasıl el altından desteklenmiş görüyoruz. Bu herhalde Frankfurt okulu temsilcileri Adorno, Horkheimer ve özellikle Marcuse'nin başına da gelmiştir ki o Marcuse 68 hareketinin Marx ve Mao ile birlikte üç M'sinden biri olacak kadar etkili bir düşünürdür o dönemler. Adorno ve Horkheimer ülkelerine döner. Horkheimer'in sağ düşünceye geçtiği söylenirken Adorno ders verdiği yeri öğrenciler bastığında polisleri çağırdıktan sonra iyice gözden düşer. Düşünürler bu şekilde kendilerini bitirmişlerdir fiziksel olarak gitmeden önce.
Aslında hikayeyi Marksizmin belası "ekonomik indirgemeciliğe" karşı siyasal alanında görece özerk olabileceğini ifade eden Gramschi başlattı Siper-manevra savaşı, sivil toplum vb. kavramları Avrupa solunun ilham kaynakları oldu. Her şeyi ekonomik altyapıyla açıklamaya karşı felsefeye açılan Marksizm özellikle Fransa'da büyük ses getirdi. Bunun uzantılarını yeni toplumsal hareketlerde de görebiliriz elbet. Eski toplumsal hareketlerin sınıfsal kaynağından uzaklaşma, artık kimlikler eksenine yoğunlaşma. Tek biçimli olan siyasal, sosyal, sanatsal vb her şeye meydan okuma Postmodernizmin ana şiarıydı. Parçalanmışlık, büyük anlatıların yok olması, küçük kabilelere kadar inme, cinsellikte ana akımdan kopup Queer kurama dek varma, mimaride eklektik üslup vb. Bunun en iyi örneğini Borges harita temalı bir öyküsünde birebir temsil metaforuyla anlatıyordu. Başlangıcı Avrupa solu düşünürlerinin açtığını görmemek mümkün değil elbet.
DÖNÜM NOKTASI ALTHUSSER
Althusser bu yeni akımın en önemli dönüm noktalarındandı. Trajik hayatı gençliğinden beri süren hastalığı en nihayet eşini tıpkı kullandığı kavram gibi bir kopma anında boğması, bunların hepsi bizim için çok üzücü elbet.
Althusser genç Marx ile olgun dönem Marx arasında bir ayrım olduğunu görmüş gençlik döneminin Hegel etkisinde olduğunu söylemişti. Bu kadar uzun anlatımdan sonra nihayete varayım.
İşte Althusser hocaları ve düşüncelerinden etkilendiği Cangoilhem ve Bachelard'dan aldığı "epistemolojik kopuş" kavramını bu iki dönem Marx ayrımı üzerine kurdu. İkinci dönem Marx Hegel'den epistemolojik olarak kopmuştu. Yani Althusser'in imlediği anlamda kavram Marx'ın Hegel'den aldığı diyalektiği, ayakları üzerine oturttuğunu söylediği 11. Tez'e dek varan devrimci dönemine gönderme yapar.
Althusser “Kapital’i okumak” kitabını yazarak Marksist düşünceye önemli katkılar yapmıştı. Son yıllarını hastanede geçirmiş, bizde “Gelecek Uzun Sürer” adıyla yayınlanan “L'avenir Dure Longtemps” eserinde, Kapital’i okumak kitabını yazmadan biraz önce Marx’ın Kapital’inin birinci cildini okuduğunu söylemişti. Yani bu hacimli eserin sadece ilk cildini inceleyerek Kapital’i okumak kitabını yazdığını söyleyerek bir anlamda sahtekârlık yaptığını söylemişti.
Seçtiğimiz eşyalar gibi kavramlar da hayatımızdan izler taşır. Althusser vefatından önce cismani varlığıyla düşünürlüğüne saldırmış önceki ve şimdiki kendi arasında “ontolojik kopuşu” gerçekleştirmiş, dünya düşüncesine hüzünlü bir veda etmiştir.